English    Türkçe    فارسی   

4
1710-1719

  • اعور آن باشد که حالی دید و بس ** چون بهایم بی‌خبر از بازپس 1710
  • Tek gözlü ona derler ki yalnız içinde bulunduğu hali görür... Hayvanlar gibi başka şeyden haberi yoktur.
  • چون دو چشم گاو در جرم تلف ** هم‌چو یک چشمست کش نبود شرف
  • Öküzün iki gözünü çıkarmanın cezası bir gözü çıkarma cezasıdır... Çünkü onda şeref yoktur ki!
  • نصف قیمت ارزد آن دو چشم او ** که دو چشمش راست مسند چشم تو
  • Öküzün iki gözü, değerinin yarısıdır... Çünkü onun iki gözle yapacağı şeyi, sen ona yaptırabilirsin!
  • ور کنی یک چشم آدم‌زاده‌ای ** نصف قیمت لایقست از جاده‌ای
  • Fakat bir insanın tek gözünü çıkarsan değerinin yarısını vermek gerek!
  • زانک چشم آدمی تنها به خود ** بی دو چشم یار کاری می‌کند
  • Zira insan gözü, başlı başına başka birinin yardımı olmaksızın bir iş görebilir!
  • چشم خر چون اولش بی آخرست ** گر دو چشمش هست حکمش اعورست 1715
  • Eşeğin gözü, işin sonunu görmediğinden eşek, çift gözlü olsa da tek gözlü hükmündedir.
  • این سخن پایان ندارد وان خفیف ** می‌نویسد رقعه در طمع رغیف
  • Bu sözün sonu yoktur... O hafif akıllı, ekmek tamahı ile padişaha mektup yazmaya koyuldu.
  • بقیه‌ی نوشتن آن غلام رقعه به طلب اجری
  • Nafaka istemek için kölenin padişaha mektup yazması
  • رفت پیش از نامه پیش مطبخی ** کای بخیل از مطبخ شاه سخی
  • Mektubu yazmadan mutfak eminine gitti... Ey cömert padişahın mutfağındaki hasis adam, dedi...
  • دور ازو وز همت او کین قدر ** از جری‌ام آیدش اندر نظر
  • Nafakamdan bu kadar şey kesmek padişahtan, padişahın himmetinden uzaktır!
  • گفت بهر مصلحت فرموده است ** نه برای بخل و نه تنگی دست
  • Mutfak emini dedi ki: öyle iktiza etmiştir de ondan kesmiştir... Ne hasisliktendir bu, ne de darlığından!