English    Türkçe    فارسی   

4
3396-3405

  • حال خود تنها ندید آن متقی ** بلک حال مغربی و مشرقی
  • Hattâ o takva sahibi yalnız kendi halini görmez... batıdakilerin halini de görür, doğudakilerin halini de!
  • نور در چشم و دلش سازد سکن ** بهر چه سازد پی حب الوطن
  • Nur, onun gözünde, gönlünde yurt tutar... neden mi dedin? Vatan sevgisi yüzünden!
  • هم‌چو یوسف کو بدید اول به خواب ** که سجودش کرد ماه و آفتاب
  • Hani Yusuf gibi... o da ayın, güneşin kendisine secde ettiğini önce rüyasında gördü.
  • از پس ده سال بلک بیشتر ** آنچ یوسف دید بد بر کرد سر
  • On yıl önce hattâ daha önce gördükleri Yusuf’un başına geldi.
  • نیست آن ینظر به نور الله گزاف ** نور ربانی بود گردون شکاف 3400
  • “Mümin Tanrı nuru ile görür” sözü saçma değil... Tanrı nuru, gökleri bile delip geçer.
  • نیست اندر چشم تو آن نور رو ** هستی اندر حس حیوانی گرو
  • Senin gözünde o nur yok... yürü, sen hayvani duygulara kapılıp kalmışsın!
  • تو ز ضعف چشم بینی پیش پا ** تو ضعیف و هم ضعیفت پیشوا
  • Sen, gözünün zayıflığından ayağının önünü görürüsün... zayıfsın kılavuzun da zayıf!
  • پیشوا چشمست دست و پای را ** کو ببیند جای را ناجای را
  • Elle ayağa kılavuzluk eden gözdür... basılacak tutulacak yeri de o görür, basılmayacak tutulmayacak yeri de o!
  • دیگر آنک چشم من روشن‌ترست ** دیگر آنک خلقت من اطهرست
  • Sonra bir de benim gözüm pek aydındır... bir de şu var: Yaradılışım tertemizdir benim.
  • زانک هستم من ز اولاد حلال ** نه ز اولاد زنا و اهل ضلال 3405
  • Çünkü ben, helâlzadeyim... zinadan olma ve sapıklardan değilim ben.