English    Türkçe    فارسی   

4
3772-3781

  • هست شاهان را زمان بر نشست ** هول سرهنگان و صارمها به دست
  • Padişahlar, tahtlarına, oturdular mı çevrelerinde ellerinde kılıçları bulunan heybetli çavuşlar bulunur.
  • دور باش و نیزه و شمشیرها ** که بلرزند از مهابت شیرها
  • Bu çavuşlarda sopalar, mızraklar, kılıçlar vardır... aslanlar bile onları görse heybetlerinden titrerler.
  • بانگ چاوشان و آن چوگانها ** که شود سست از نهیبش جانها
  • Çavuşların seslerinden, çevgânlarından canlar ürker, heybetlerinden herkes korkar!
  • این برای خاص وعام ره‌گذر ** که کندشان از شهنشاهی خبر 3775
  • Fakat bu yoldaki alelâde, yahut ileri gelen halka, padişahlar padişahından haber vermek içindir.
  • از برای عام باشد این شکوه ** تا کلاه کبر ننهند آن گروه
  • Bu heybet, halk ululanmasın, kimse başına ululuk külâhını giymesin diyedir, halka bir gösteriştir.
  • تا من و ماهای ایشان بشکند ** نفس خودبین فتنه و شر کم کند
  • Bu suretle onların benliğinin kırılması, kendini görüp beğenen nefsin, az fesatta bulunması, az kötülük etmesi istenir.
  • شهر از آن آمن شود کان شهریار ** دارد اندر قهر زخم و گیر و دار
  • Padişahın kahır zamanı kudreti ve gazabı bulunduğu bu suretle halka bildirilmiş olur da şehir emniyette kalır.
  • پس بمیرد آن هوسها در نفوس ** هیبت شه مانع آید زان نحوس
  • Böyle nefislerdeki kötülük hevesleri ölür... padişahın heybeti, o kötülüklere mâni olur.
  • باز چون آید به سوی بزم خاص ** کی بود آنجا مهابت یا قصاص 3780
  • Fakat padişah hususi meclislere geldi mi orada heybet mi kalır, kısas mı?
  • حلم در حلمست و رحمتها به جوش ** نشنوی از غیر چنگ و ناخروش
  • Padişah orada pek halimdir; merhametleri coşar... âlemde ancak çenkle neyin coşkunluğunu işitirsin.