English    Türkçe    فارسی   

4
601-610

  • در بیابانهای پر از خار و گو ** او چو ماه بدر ما را پیش‌رو
  • Dikenlerle, çukurlarla dolu olan çöllerde yürürdük... O, dolunay gibi önümüzde giderdi.
  • روی پس ناکرده می‌گفتی به شب ** هین گو آمد میل کن در سوی چپ
  • Yüzünü geriye çevirmeden gece vakti, “Dikkat edin, önünüzde çukur var, sola doğru yürüyün” derdi.
  • باز گفتی بعد یک دم سوی راست ** میل کن زیرا که خاری پیش پاست
  • Bir an sonra da “Sağa gidin, ayağımızın altında diken var” diye seslenirdi.
  • روز گشتی پاش را ما پای‌بوس ** گشته و پایش چو پاهای عروس
  • Gündüz olur, biz ayağını öperdik... Görürdük ki ayakları gelin ayağı gibi!
  • نه ز خاک و نه ز گل بر وی اثر ** نه از خراش خار و آسیب حجر 605
  • Ne topraktan eser var, ne çamurdan... Ne diken yırtmış, ne taş yaralamış!
  • مغربی را مشرقی کرده خدای ** کرده مغرب را چو مشرق نورزای
  • Allah, Mağribî’yi maşrıkî etmişti... Batıyı ona doğu gibi nurlar saçan bir hale getirmişti!
  • نور این شمس شموسی فارس است ** روز خاص و عام را او حارس است
  • Bu serkeş güneşin nuru, aşk meydanının öyle bir atıdır ki halkın ileri gidenlerinin gününü de o korur, geri kalanların gününü de o!
  • چون نباشد حارس آن نور مجید ** که هزاران آفتاب آرد پدید
  • O yüce nur nasıl korumaz ki binlerce güneşi izhar eden odur.
  • تو به نور او همی رو در امان ** در میان اژدها و کزدمان
  • Sen onun nuru ile emniyet içinde yürüye dur... Ejderhalar, akrepler arasında yol almaya bak!
  • پیش پیشت می‌رود آن نور پاک ** می‌کند هر ره‌زنی را چاک‌چاک 610
  • O pak nur, senin önünde gider durur... Her yol vuranı tutar, paramparça eder!