English    Türkçe    فارسی   

4
870-879

  • پس سلیمان از دلش آگاه شد ** کز دل او تا دل او راه شد 870
  • Süleyman, Belkıs’ın gönlündekini anladı... Çünkü Süleyman’ın gönlünden Belkıs’ın gönlüne yol olmuştu!
  • آن کسی که بانگ موران بشنود ** هم فغان سر دوران بشنود
  • Karıncaların sesini bile duyan, elbette uzaktakilerin feryadını da duyar.
  • آنک گوید راز قالت نملة ** هم بداند راز این طاق کهن
  • “Bir karınca dedi ki” sırrını söyleyen, bu köhne kemerin, bu eski dünyanın sırrını da bilir.
  • دید از دورش که آن تسلیم کیش ** تلخش آمد فرقت آن تخت خویش
  • Uzaktan gördü ki o kendisini bile teslim eden Belkıs’a, yalnız tahtından ayrılmak acı geliyor!
  • گر بگویم آن سبب گردد دراز ** که چرا بودش به تخت آن عشق و ساز
  • Bunun sebebini söylesem, tahtına neden bu kadar âşıktı... Anlatmaya kalkışsam söz uzar.
  • گرچه این کلک قلم خود بی‌حسیست ** نیست جنس کاتب او را مونسیست 875
  • (Belkıs, tahtla aynı cinsten değildi... Doğru, fakat) bu kalem de duygusuzdur, kâtiple aynı cinsten değildir ama ona munistir, eştir, arkadaştır.
  • هم‌چنین هر آلت پیشه‌وری ** هست بی‌جان مونس جانوری
  • Her sanatın aleti de böyle cansızdır ama canlı olan sanatkârın munisidir.
  • این سبب را من معین گفتمی ** گر نبودی چشم فهمت را نمی
  • Anlayış gözünde nem olmasaydı bu sebebi daha açık anlatırdım!
  • از بزرگی تخت کز حد می‌فزود ** نقل کردن تخت را امکان نبود
  • Taht haddinden fazla büyüktü; nakledilmesine imkân yoktu.
  • خرده کاری بود و تفریقش خطر ** هم‌چو اوصال بدن با همدگر
  • Pek ince sanatlıydı... Beden gibi eczası, tamamı ile birbirine bitişmişti... Ayrılıp götürülmesi de mümkün değildi, kırılabilirdi.