English    Türkçe    فارسی   

6
1952-1961

  • گفت تا این رقعه را یابیده‌ام  ** گنج نه و رنج بی‌حد دیده‌ام 
  • Dedi ki: Şu kâğıdı buldum ama defineyi bulamadım. Define yerine hadsiz, hesapsız zahmetlere girdim.
  • خود نشد یک حبه از گنج آشکار  ** لیک پیچیدم بسی من هم‌چو مار 
  • Defineden bir habbe bile meydana çıkmadı. Fakat ben yılan gibi bir hayli kıvrandım durdum.
  • مدت ماهی چنینم تلخ‌کام  ** که زیان و سود این بر من حرام 
  • Bir aydır ağzımın tadı yok. Bunun ziyanı da haram oldu bana, kârı da.
  • بوک بختت بر کند زین کان غطا  ** ای شه پیروزجنگ و دزگشا  1955
  • Belki bahtın şu perdeyi açar ey savaşı kutlu olan kaleler fethetmiş padişahım!
  • مدت شش ماه و افزون پادشاه  ** تیر می‌انداخت و برمی‌کند چاه 
  • Padişah da altı ay, belki de daha fazla ok attı,okun düştüğü yeri kazdırdı.
  • هرکجا سخته کمانی بود چست  ** تیر داد انداخت و هر سو گنج جست 
  • Nerede katı bir yay varsa buldurdu,o attı, her yanda define aradı durdu.
  • غیر تشویش و غم و طامات نی  ** هم‌چو عنقا نام فاش و ذات نی 
  • Fakat eziyetten, dertten, sıkıntıdan başka bir şey elde edemedi. Define âdeta ankaya benziyordu, ismi var, cismi yok!
  • نومید شدن آن پادشاه از یافتن آن گنج و ملول شدن او از طلب آن 
  • Padişahın, defineyi bulmaktan ümidini kesip aramaktan usanması
  • چونک تعویق آمد اندر عرض و طول  ** شاه شد زان گنج دل سیر و ملول 
  • İşin eni, boyu uzayıp duruyordu. Padişah, nihayet o defineden usandı.
  • دشتها را گز گز آن شه چاه کند  ** رقعه را از خشم پیش او فکند  1960
  • Her tarafı yer yer eştirmiş,kuyu haline getirmişti. Günün birinde kâğıdı, herifin önüne atıp
  • گفت گیر این رقعه کش آثار نیست  ** تو بدین اولیتری کت کار نیست 
  • Dedi ki: Al şu kâğıdı. Definenin eseri bile görünmedi. Senin işin yok, bu iş sana daha lâyık.