English    Türkçe    فارسی   

6
2830-2839

  • بو کنم دانم ز هر پیراهنی  ** گر بود یوسف و گر آهرمنی  2830
  • Her gömleği koklar, içinde Yusuf mu var, şeytan mı anlarım.
  • هم‌چو احمد که برد بو از یمن  ** زان نصیبی یافت این بینی من 
  • Ahmet gibi hani. O da Yemen’den koku alırdı ya. Benim de şu burnum, o nasibe erişmiştir işte.
  • که کدامین خاک همسایه‌ی زرست  ** یا کدامین خاک صفر و ابترست 
  • Hangi toprak altına komşu, hangisi sıfırdan ibaret. Beş para etmez? Bu, bana malûm olur.
  • گفت یک نک خاصیت در پنجه‌ام  ** که کمندی افکنم طول علم 
  • Bir başkası da benim hünerim de dedi, elimdedir. Dağ tepesine kadar kement atarım.
  • هم‌چو احمد که کمند انداخت جانش  ** تا کمندش برد سوی آسمانش 
  • Ahmet gibi... Onun canı da bir kement attı, kemendi ta göğe ulaştı.
  • گفت حقش ای کمندانداز بیت  ** آن ز من دان ما رمیت اذ رمیت  2835
  • Tanrı dedi ki: Ey gökyüzündeki Beyt-i Mâmur’a kement atan, atışı benden bil. “Attığın vakit sen atmadın ben attım”
  • پس بپرسیدند زان شه کای سند  ** مر ترا خاصیت اندر چه بود 
  • Nihayet dediler ki: Ey yüce ve vefalı dost, sen de söyle. Senin ne hünerin ne marifetin var?
  • گفت در ریشم بود خاصیتم  ** که رهانم مجرمان را از نقم 
  • Sultan Mahmut dedi ki: Benim hünerim sakalımdadır. Onunla suçluları cezadan eziyetten kurtarırım.
  • مجرمان را چون به جلادان دهند  ** چون بجنبد ریش من زیشان رهند 
  • Suçluları cellâtlara verdiler mi, sakalım oynayınca onlar kurtuluverirler.
  • چون بجنبانم به رحمت ریش را  ** طی کنند آن قتل و آن تشویش را 
  • Acıyıp sakalımı oynattım mı öldürülmeden de kurtulurlar, dertten de, elemden de.