English    Türkçe    فارسی   

6
350-359

  • آن زمان کز سوختن وا می‌جهد  ** هم‌چو هندو شمع را ده می‌دهد  350
  • Hintli köle gibi bezdi de o işten vazgeçti mi işte o zaman yanmaktan kurtulur.
  • که ای رخت تابان چون ماه شب‌فروز  ** وی به صحبت کاذب و مغرورسوز 
  • Ey geceleri aydınlatan ay gibi yüzü parlak güzel, ey konuşup görüşmesine aldananı yakan yalancı, der.
  • باز از یادش رود توبه و انین  ** کاوهن الرحمن کید الکاذبین 
  • Fakat yine tövbe ve sızlanma, hatırından çıkar. Çünkü Allah, yalancıların düzenini zayıf bir hale getirir, bozar gider.
  • در عموم تاویل این آیت کی کلما اوقدوا نارا للحرب 
  • “Savaş ateşini yaktılar mı Allah söndürür” âyetinin herkese ait oluşu
  • کلما هم اوقدوا نار الوغی  ** اطفاء الله نارهم حتی انطفا 
  • Onlar, savaş ateşini yaktılar mı Allah, onların ateşini tamamiyle söndürür.
  • عزم کرده که دلا آنجا مه‌ایست  ** گشته ناسی زانک اهل عزم نیست 
  • İnsan azmeder der ki: Gönül, orada durma. Fakat yine unutur, çünkü azim ehli değildir ki.
  • چون نبودش تخم صدقی کاشته  ** حق برو نسیان آن بگماشته  355
  • Doğruluk tohumunu ekmemiş olduğundan Allah, ona o unutkanlığı verir.
  • گرچه بر آتش‌زنه‌ی دل می‌زند  ** آن ستاره‌ش را کف حق می‌کشد 
  • Gönül çakmağını çakmak ister ama Allah, o kıvılcımı söndürüverir.
  • قصه‌ای هم در تقریر این 
  • Bunu anlatan bir hikâye
  • شرفه‌ای بشنید در شب معتمد  ** برگرفت آتش‌زنه که آتش زند 
  • Bir adam, geceleyin bir ayak pıtırtısı işitti. Mumu yakmak için çakmağı kavradı.
  • دزد آمد آن زمان پیشش نشست  ** چون گرفت آن سوخته می‌کرد پست 
  • Hırsız gelip adamın önüne oturdu, kav ateş aldıkça söndürmeye başladı.
  • می‌نهاد آنجا سر انگشت را  ** تا شود استاره‌ی آتش فنا 
  • Kav ateş almasın diye boyuna kavı, yandıkça parmağı ile söndürüyordu.