English    Türkçe    فارسی   

1
1127-1136

  • باز نور نور دل نور خداست ** کاو ز نور عقل و حس پاک و جداست‌‌
  • Gönül nurunun nuru da, akıl ve duygu nurundan olmayan, onlardan ayrı bulunan Tanrı nurudur.
  • شب نبد نوری ندیدی رنگها ** پس به ضد نور پیدا شد ترا
  • Gece nur olmadığı için renkleri görmedin. O halde nûrun zıddiyle münkeşif oldu ki. (T.M. 1126)
  • دیدن نور است آن گه دید رنگ ** وین به ضد نور دانی بی‌‌درنگ‌‌
  • Evvelâ nûr, sonra renk görülür, bunu da zıddı bulunan zulmetle anlarsın. (T.M. 1127)
  • رنج و غم را حق پی آن آفرید ** تا بدین ضد خوش دلی آید پدید 1130
  • Tanrı; bu zıddiyetle gönül hoşluğu meydana gelsin, her şey iyice anlaşılsın diye hastalığı ve kederi yarattı.
  • پس نهانیها به ضد پیدا شود ** چون که حق را نیست ضد پنهان بود
  • Şu halde gizli olan şeyler, zıddıyla meydana çıkar. Hakk’ın zıddı olmadığından gizlidir.
  • که نظر بر نور بود آن گه به رنگ ** ضد به ضد پیدا بود چون روم و زنگ‌‌
  • Evvelâ nura bakılır, sonra renge. Çünkü beyaz ve zenci, birbirine zıt olduğu için meydana çıkar.
  • پس به ضد نور دانستی تو نور ** ضد ضد را می‌‌نماید در صدور
  • Sen nuru, zıddıyla bildin. Zıt, zıddı meydana çıkarır, gösterir.
  • نور حق را نیست ضدی در وجود ** تا به ضد او را توان پیدا نمود
  • Varlık âleminde Hak nurunun zıddı yoktur ki açıkça görünebilsin.
  • لاجرم أبصارنا لا تدرکه ** و هو یدرک بین تو از موسی و که‌‌ 1135
  • Hulâsa gözlerimiz onu idrak edemez; o bizi görür, idrak eder. Sen bunu, Mûsâ ile Tûr kıssasında gör!
  • صورت از معنی چو شیر از بیشه دان ** یا چو آواز و سخن ز اندیشه دان‌‌
  • Suretle manayı; aslanla orman yahut ses ve sözle düşünce gibi bil!