English    Türkçe    فارسی   

1
1442-1451

  • هر یکی پروازش از آفاق بیش ** وز امید و نهمت مشتاق بیش‌‌
  • Ruhun, o âlemde bir uçuşu, ufukları aşıyordu; iştiyak çekenlerin ümitlerinden de ileri gidiyordu, hırslarından da!
  • چون عمر اغیار رو را یار یافت ** جان او را طالب اسرار یافت‌‌
  • Ömer, o yabancı çehreli zatı tam dost buldu, canının Tanrı sırlarını dilediğini anladı.
  • شیخ کامل بود و طالب مشتهی ** مرد چابک بود و مرکب درگهی‌‌
  • Şeyh, kâmildi, talibin de tam bir isteği vardı. Yolcu çevikti, at da kapıdaydı.
  • دید آن مرشد که او ارشاد داشت ** تخم پاک اندر زمین پاک کاشت‌‌ 1445
  • O mürşid, onun irşad edilmeye kabiliyeti olduğunu gördü; tertemiz tohumu, temiz yere ekti.
  • سؤال کردن رسول روم از عمر
  • Rum Kayseri elçisinin Emîrülmü’minin Ömer’den suali
  • مرد گفتش کای امیر المؤمنین ** جان ز بالا چون در آمد در زمین‌‌
  • Elçi “ya Emirülmü’minin! Can yücelerden yere nasıl indi?
  • مرغ بی‌‌اندازه چون شد در قفص ** گفت حق بر جان فسون خواند و قصص‌‌
  • Hiçbir şeyle mukayyet olmayan can kuşu nasıl kafese girdi?” diye sordu. Ömer dedi ki: “Hak, ona afsunlar okudu, hikâyeler söyledi.
  • بر عدمها کان ندارد چشم و گوش ** چون فسون خواند همی‌‌آید به جوش‌‌
  • Tanrı; gözü kulağı olmayan yokluklara afsun okuyunca onlar, coşmaya başlarlar; varlık âlemine konarlar.
  • از فسون او عدمها زود زود ** خوش معلق می‌‌زند سوی وجود
  • Yok olanlar, onun afsuniyle varlık diyarına takla atarak ve derhal gelirler.
  • باز بر موجود افسونی چو خواند ** زو دو اسبه در عدم موجود راند 1450
  • Sonra var olana yine bir afsun okuyunca onu yokluğa derhal ve iki çifte atla sürer.
  • گفت در گوش گل و خندانش کرد ** گفت با سنگ و عقیق کانش کرد
  • Gülün kulağına bir şey söyledi, güldürdü. Taşın kulağına bir şey söyledi, akik ve maden haline getirdi.