English    Türkçe    فارسی   

1
176-185

  • گفت پیغمبر که هر که سر نهفت ** زود گردد با مراد خویش جفت‌‌
  • Peygamber demiştir ki: “Her kim sırrını saklar ise çabucak muradına erişir.”
  • دانه چون اندر زمین پنهان شود ** سر آن سر سبزی بستان شود
  • Tohum toprak içinde gizlenince, onun gizlenmesi, bahçenin yeşillenmesi ile neticelenir.
  • زر و نقره گر نبودندی نهان ** پرورش کی یافتندی زیر کان‌‌
  • Altın ve gümüş gizli olmasalardı... Madende nasıl musaffa olurlar, nasıl altın ve gümüş haline gelirlerdi?
  • وعده‌‌ها و لطفهای آن حکیم ** کرد آن رنجور را ایمن ز بیم‌‌
  • O hekimin vaatleri ve lütufları hastayı korkudan emin etti.
  • وعده‌‌ها باشد حقیقی دل پذیر ** وعده‌‌ها باشد مجازی تاسه‌‌گیر 180
  • Hakiki olan vaatleri gönül kabul eder, içten gelmeyen vaatler ise insanı ıstıraba sokar.
  • وعده‌‌ی اهل کرم گنج روان ** وعده‌‌ی نااهل شد رنج روان‌‌
  • Kerem ehlinin vaatleri akıp duran, eseri daima görünen hazinedir. Ehil olmayanların, kerem sahibi bulunmayanların vaatleri ise gönül azabıdır.
  • دریافتن آن ولی رنج را و عرض کردن رنج او را پیش پادشاه
  • O velinin, halayığın hastalığını anlaması ve padişaha arz etmesi
  • بعد از آن برخاست و عزم شاه کرد ** شاه را ز ان شمه‌‌ای آگاه کرد
  • Ondan sonra hekim, kalkıp padişahın huzuruna gitti, padişahı bu meseleden birazcık haberdar etti.
  • گفت تدبیر آن بود کان مرد را ** حاضر آریم از پی این درد را
  • Dedi ki: “Çare şundan ibaret: bu derdin iyileşmesi için o adamı getirelim.
  • مرد زرگر را بخوان ز ان شهر دور ** با زر و خلعت بده او را غرور
  • Kuyumcuyu o uzak şehirden çağır, onu altınla, elbise ile aldat.”
  • فرستادن پادشاه رسولان به سمرقند به آوردن زرگر
  • Padişahın, kuyumcuyu getirmek üzere Semerkand’a elçiler yollaması
  • شه فرستاد آن طرف یک دو رسول ** حاذقان و کافیان بس عدول‌‌ 185
  • Padişah, hekimden bu sözü duyunca nasihatini, candan gönülden kabul etti. O tarafa ehliyetli, kifayetli, âdil bir iki kişiyi elçi olarak gönderdi.