English    Türkçe    فارسی   

1
2190-2199

  • داد حق عمری که هر روزی از آن ** کس نداند قیمت آن در جهان‌‌ 2190
  • Tanrı bana öyle bir ömür verdi ki o ömrün bir gününün kıymetini bile cihanda kimse bilemez.
  • خرج کردم عمر خود را دم‌‌به‌‌دم ** در دمیدم جمله را در زیر و بم‌‌
  • Bense bütün o ömrü, her nefeste zir ve bem perdelerine harç ederek yele verdim.
  • آه کز یاد ره و پرده‌‌ی عراق ** رفت از یادم دم تلخ فراق‌‌
  • Ah! Arap ve Acem tarzını anmaktan, Irak perdesiyle meşgul olmaktan acı ayrılık zamanı hatırımdan çıktı.
  • وای کز تری زیر افکند خرد ** خشک شد کشت دل من دل بمرد
  • Eyvallah olsun ki Kûçek makamının tazeliği yüzünden gönlümün ekini kurudu, gönlüm öldü.
  • وای کز آواز این بیست و چهار ** کاروان بگذشت و بی‌‌گه شد نهار
  • Eyvahlar olsun bu yirmi dört makamın sesinden ki kervan geçti, gündüz de bitti!
  • ای خدا فریاد زین فریادخواه ** داد خواهم نه ز کس زین داد خواه‌‌ 2195
  • Ey, Tanrı, bu feryat edenin elinden feryat! Hiç kimseden değil, bu medet isteyen medet! Şikâyetim en çok kendimden...
  • داد خود از کس نیابم جز مگر ** ز آن که او از من به من نزدیکتر
  • Kimseden medet yok. Yalnız ve ancak bana, benden yakın olandan medet var.
  • کاین منی از وی رسد دم دم مرا ** پس و را بینم چو این شد کم مرا
  • Çünkü bana bu varlık, her an ondan gelmekte... Varlığım mahvolunca da ancak onu görürüm, başkasını değil.”
  • همچو آن کاو با تو باشد زر شمر ** سوی او داری نه سوی خود نظر
  • Birisi sana para verse, altın saysa sen ona bakarsın, kendine değil; bu da ona benzer.
  • گردانیدن عمر نظر او را از مقام گریه که هستی است به مقام استغراق که نیستی است‌‌
  • Ömer’in –Tanrı ondan razı olsun- ihtiyar çalgıcının nazarını varlık âlemi olan istiğrak âlemine çevirmesi
  • پس عمر گفتش که این زاری تو ** هست هم آثار هشیاری تو
  • Bunun üzerine Ömer, çalgıcıya dedi ki: “Senin bu ağlaman, aklının başında olduğuna delâlet eder.