English    Türkçe    فارسی   

1
2662-2671

  • الف ما انوار با ظلمات چیست ** چون تواند نور با ظلمات زیست‌‌
  • Biz nurlarız, karanlıklarla ülfetimiz neden? Nur zulmetlerle yaşayabilir mi?
  • آدما آن الف از بوی تو بود ** ز آن که جسمت را زمین بد تار و پود
  • Ey Âdem! O ülfet, senin kokundanmış. Çünkü cisminin nesci yeryüzü.
  • جسم خاکت را از اینجا بافتند ** نور پاکت را در اینجا یافتند
  • Topraktan olan cismini yeryüzünde dokudular; pak nurunu burada buldular.
  • این که جان ما ز روحت یافته ست ** پیش پیش از خاک آن می‌‌تافته ست‌‌ 2665
  • Şimdi canımızın ruhundan bulduğu ülfet, bundan önce cisminin yoğrulduğu topraktan parlıyordu.
  • در زمین بودیم و غافل از زمین ** غافل از گنجی که در وی بد دفین‌‌
  • Yeryüzündeydik ama yerden gafildik, orada gömülü olan defineden haberimiz yoktu.
  • چون سفر فرمود ما را ز آن مقام ** تلخ شد ما را از آن تحویل کام‌‌
  • Tanrı da bize oradan göklere sefer etmeyi emredince, bu yurt değiştirme, acı geldi.
  • تا که حجتها همی‌‌گفتیم ما ** که بجای ما کی آید ای خدا
  • O yüzden Tanrı’ya deliller getirerek “Ey Tanrı! Bizim yerimize kim gelecek?
  • نور این تسبیح و این تهلیل را ** می‌‌فروشی بهر قال و قیل را
  • Bu tesbih ve tehlinin nurunu, dedikoduya satıyorsun” dedik.
  • حکم حق گسترد بهر ما بساط ** که بگویید از طریق انبساط 2670
  • Tanrı hükmü, bize rahmet yaygısını döşedi:”Açıkça istediğinizi söyleyin.
  • هر چه آید بر زبانتان بی‌‌حذر ** همچو طفلان یگانه با پدر
  • Tek evlâtların babalarına söyledikleri gibi ağzınıza ne gelirse çekinmeden deyin.