English    Türkçe    فارسی   

2
2304-2313

  • هین که آن که کوهها بر کنده است ** زو جهان گریان و او در خنده است‏
  • Hâlbuki kendine gel, o saman çöpü, dağları bile yerinden söker. Onun yüzünden âlem ağlamaktadır, o ise gülmekte!
  • می‏نماید تا به کعب این آب جو ** صد چو عاج ابن عنق شد غرق او 2305
  • Bu ırmak suyunun dibindeki topuk da görünür ama Uc-ibn-i Unuk gibi yüzlercesi onda boğulup gitmiştir!
  • می‏نماید موج خونش تل مشک ** می‏نماید قعر دریا خاک خشک‏
  • Kan dalgası, misk tepesi, deniz gibi, kuru toprak görünür.
  • خشک دید آن بحر را فرعون کور ** تا در او راند از سر مردی و زور
  • Kör Firavun da o denizi kuru gördü de erlik gösterip içine at sürdü.
  • چون در آید در تگ دریا بود ** دیده‏ی فرعون کی بینا بود
  • Fakat içine dalınca denizin dibini boyladı. Firavun’un gözü nasıl olur da görür?
  • دیده بینا از لقای حق شود ** حق کجا هم راز هر احمق شود
  • Göz Tanrı yüzüyle görür. Hak, nerede her ahmağın sırdaşı olacak?
  • قند بیند خود شود زهر قتول ** راه بیند خود بود آن بانگ غول‏ 2310
  • Şeker görür ama o gık demeden öldüren zehir kesilir. Yol sanır, fakat yol gösteren esas, esasen gul sesinden ibarettir!
  • ای فلک در فتنه‏ی آخر زمان ** تیز می‏گردی بده آخر زمان‏
  • Ey felek, âhır zaman fitnelerine pek sıkı sarıldın, nihayet bir an mühlet ver!
  • خنجر تیزی تو اندر قصد ما ** نیش زهر آلوده‏ای در فصد ما
  • Sen, bizim kastımıza çekilmiş keskin bir hançersin; bizi hacamat etmek için zehirli bir hacamat aletisin.
  • ای فلک از رحم حق آموز رحم ** بر دل موران مزن چون مار زخم‏
  • Ey felek, Tanrı’nın merhametinden merhamet öğren. Yılan gibi, karıncaların gönlünü yaralama!