English    Türkçe    فارسی   

2
3143-3152

  • بر تو خود را می‏زنند آن ماهیان ** چشم بگشا تا ببینی‏شان عیان‏
  • O balıklar, sana kendilerini çarpmaktalar. Gözünü aç da apaçık gör.
  • ماهیان را گر نمی‏بینی پدید ** گوش تو تسبیحشان آخر شنید
  • Balıkları görmüyorsan bile bari kulağın, tespihlerini duysun.
  • صبر کردن جان تسبیحات تست ** صبر کن کان است تسبیح درست‏ 3145
  • Sabretmek, canının tespihleridir. Sabret, asıl doğru tespih odur.
  • هیچ تسبیحی ندارد آن درج ** صبر کن الصبر مفتاح الفرج‏
  • O derecede hiçbir tespih yoktur. Sabret, asıl doğru tespih odur. O derecede hiçbir tespih yoktur. Sabret, “Sabır, sıkıntının, darlığın anahtarıdır.”
  • صبر چون پول صراط آن سو بهشت ** هست با هر خوب یک لالای زشت‏
  • Sabır, sırat köprüsüne benzer, cennet se öbür tarafta. Her güzelin bir çirkin lalası vardır.
  • تا ز لالا می‏گریزی وصل نیست ** ز انکه لالا را ز شاهد فصل نیست‏
  • Laladan çekinirsen vuslata imkân yok. Çünkü lala, gözlerden ayrılmaz.
  • تو چه دانی ذوق صبر ای شیشه دل ** خاصه صبر از بهر آن نقش چگل‏
  • Ey azıcık bir şeyden kırılan sırça gönüllü, sen sabrın zevkini ne bilirsin? Hele o Çikil güzeline ulaşmak için çekilen sabrın lezzetini!
  • مرد را ذوق غزا و کر و فر ** مر مخنث را بود ذوق‏از ذکر 3150
  • Savaş zevki, kudret ve kuvvetli ere göredir, karı tabiatlı adamsa ancak zekerden zevk alır.
  • جز ذکر نه دین او و ذکر او ** سوی اسفل برد او را فکر او
  • Zekerden başka ne dini vardır, ne zikri; o düşünce, o adamı ta aşağılık yere kadar çekip götürür.
  • گر بر آید بر فلک از وی مترس ** کاو بعشق سفل آموزید درس‏
  • Gökyüzüne bile çıksa korkma ondan. Çünkü o, ancak aşağılık aşkıyla ders öğrenmiştir.