English    Türkçe    فارسی   

3
1600-1609

  • آه آهی می‌کند آهسته او ** جملگان گشتند هم لا حول‌گو 1600
  • Hafif hafif ah etmekte. Hepsi Lâ havle demeye başladılar.
  • خیر باشد اوستاد این درد سر ** جان تو ما را نبودست زین خبر
  • “Hayrola hocam, bu baş ağrısı ne? Allah sağlık versin, vallahi hiç haberimiz yok” dediler.
  • گفت من هم بی‌خبر بودم ازین ** آگهم مادر غران کردند هین
  • Hoca” Benim de haberim yoktu. Bu kahpe oğulları haber verdiler işte,
  • من بدم غافل بشغل قال و قیل ** بود در باطن چنین رنجی ثقیل
  • Ben çalışıp çabalıyor, kıyl ü kaalle meşgul bulunuyordum, haberim bile yoktu. Meğerse içimde dehşetli bir hastalık varmış” dedi.
  • چون بجد مشغول باشد آدمی ** او ز دید رنج خود باشد عمی
  • İnsan, bir işe ciddiyetle koyuldu mu hastalığını göremez, körleşir.
  • از زنان مصر یوسف شد سمر ** که ز مشغولی بشد زیشان خبر 1605
  • Mısır kadınları da Yusuf’un güzelliğine daldılar, haberleri bile olmadı da,
  • پاره پاره کرده ساعدهای خویش ** روح واله که نه پس بیند نه پیش
  • Ellerini, bileklerini paramparça ettiler. Hayrete düşen ruh, ne önü görür, ne ardı!
  • ای بسا مرد شجاع اندر حراب ** که ببرد دست یا پایش ضراب
  • Nice babayiğit erler vardır ki savaşta elleri, ayakları kesilir de,
  • او همان دست آورد در گیر و دار ** بر گمان آنک هست او بر قرار
  • Yine savaştan el çekmez, kendini sağlam sanırlar.
  • خود ببیند دست رفته در ضرر ** خون ازو بسیار رفته بی‌خبر
  • Fakat sonradan görür ki el kesilmiş, bir hayli de kan akmış da haberi bile yok!
  • در بیان آنک تن روح را چون لباسی است و این دست آستین دست روحست واین پای موزه‌ی پای روحست
  • Ten, ruhun elbisesine benzer, bu el de ruhun elinin yenidir, bu ayak da ruhun ayağına giydiği mesttir