English    Türkçe    فارسی   

3
1913-1922

  • این چنین آمد ز اصل آن خوی او ** نه ریاضت نه بجست و جوی او
  • Bu ahlâk, ona ezelden verilmiştir; gözü ve sevgilinin cemalinin güzelliğiyle dolmuş aydın olmuştur.
  • آنگهان خندد که او بیند رضا ** همچو حلوای شکر او را قضا
  • Bu çeşit kul, Allah rızasını görünce güler, neşelenir. Kaza, ona şekerle yapılmış helva gibi gelir.
  • بنده‌ای کش خوی و خلقت این بود ** نه جهان بر امر و فرمانش رود 1915
  • Bu kulun huyu ve yaradılışı böyle olursa âlem, onun emrine, onun fermanına tabi değil de nedir?”
  • پس چرا لابه کند او یا دعا ** که بگردان ای خداوند این قضا
  • Peki… Neden dua edip de Yarabbi, bu takdiri sen tebdil et diye yalvarsın?
  • مرگ او و مرگ فرزندان او ** بهر حق پیشش چو حلوا در گلو
  • İşte şeyhe göre Allah rızası bakımından kendi ölümü de evlâtlarının ölümü de helva gibiydi.
  • نزع فرزندان بر آن باوفا ** چون قطایف پیش شیخ بی‌نوا
  • O vefakâr, o yoksul şeyhe evlât ölümü, kadayıf gibi gelmişti.
  • پس چراگوید دعا الا مگر ** در دعا بیند رضای دادگر
  • O halde Allah rızasını, duada görmedikçe neden dua etsin?
  • آن شفاعت و آن دعا نه از رحم خود ** می‌کند آن بنده‌ی صاحب رشد 1920
  • Doğru yolu bulan bu çeşit kulun şefaati de acımaktan değildir, duası da.
  • رحم خود را او همان دم سوختست ** که چراغ عشق حق افروختست
  • O, Allah aşkının mumunu yakar yakmaz kendi acımasını da yakmış yandırmıştır.
  • دوزخ اوصاف او عشقست و او ** سوخت مر اوصاف خود را مو بمو
  • Onun aşkı, vasıflarına cehennem kesilmiştir O, kendi vasıflarını kıldan kıla tamamıyla yakmıştır.