English    Türkçe    فارسی   

3
2366-2375

  • مر مرا لطف تو هم خوابی نمود ** آن دعای بی‌حدم بازی نبود
  • Onun gibi lütfun bana da bir rüya gösterdi. O sonsuz dualarım oyuncak değildi ya!
  • می‌نداند خلق اسرار مرا ** ژاژ می‌دانند گفتار مرا
  • Fakat halk, benim sırlarımı bilmiyor da sözlerimi saçma sanıyor.
  • حقشان است و کی داند راز غیب ** غیر علام سر و ستار عیب
  • Hakları da var. Gayb sırrını, sırları adamakıllı bilen ve ayıpları tamamıyla örten Allah’tan başka kim bilebilir ki?”
  • خصم گفتش رو به من کن حق بگو ** رو چه سوی آسمان کردی عمو
  • Düşmanı dedi ki. “Amca, neye yüzünü göğe çeviriyorsun? Bana çevir de doğru söyle!
  • شید می‌آری غلط می‌افکنی ** لاف عشق و لاف قربت می‌زنی 2370
  • Delirdin mi ki böyle hatalara düşüyor, aşktan, Allah’a yakınlıktan dem vuruyorsun?
  • با کدامین روی چون دل‌مرده‌ای ** روی سوی آسمانها کرده‌ای
  • Sen, gönlü ölmüş bilirsin... Hangi yüzle yüzünü göklere tutuyorsun?”
  • غلغلی در شهر افتاده ازین ** آن مسلمان می‌نهد رو بر زمین
  • Bu hâdise yüzünden şehre bir velveledir düştü. O Müslümansa,
  • کای خدا این بنده را رسوا مکن ** گر بدم هم سر من پیدا مکن
  • “Yarabbi, bu kulunu rezil etme. Kötülük yaptıysam bile sırrımı halka açma.
  • تو همی‌دانی و شبهای دراز ** که همی‌خواندم ترا با صد نیاز
  • Biliyorum, uzun gecelerde yüzlerce tazarrula sana niyaz edip durdum.
  • پیش خلق این را اگر خود قدر نیست ** پیش تو همچون چراغ روشنیست 2375
  • Halka karşı bunun hiçbir kadri, hiçbir kıymeti yok, onlar bilmez bunu; fakat senin yanında aydın bir mum gibi… Sana aşikâr ” diye niyaz etmekte, yüzünü yerlere vurmaktaydı.
  • شنیدن داود علیه السلام سخن هر دو خصم وسال کردن از مدعی علیه
  • Davud aleyhisselâm’ın iki hasmın da sözlerini dinlemesi ve dâva edileni sorguya çekmesi