English    Türkçe    فارسی   

3
2633-2642

  • او برهنه آمد و عریان رود ** وز غم دزدش جگر خون می‌شود
  • Zaten dünyaya çıplak geldi, çıplak gidecek… Böyle olduğu halde hırsızlardan korkusundan yüreği kan olmakta!
  • وقت مرگش که بود صد نوحه بیش ** خنده آید جانش را زین ترس خویش
  • Fakat hayattayken bunca feryad ü figan etti ağlayıp sızladıydı ya… Ölürken kendisi de bu korkusuna şaşar, güler!
  • آن زمان داند غنی کش نیست زر ** هم ذکی داند که او بد بی‌هنر 2635
  • O zaman zengin hiçbir pulu olmadığını… Zeki, hiçbir hüneri bulunmadığını anlar.
  • چون کنار کودکی پر از سفال ** کو بر آن لرزان بود چون رب مال
  • Hayattaki bu korku, eteğine saksı kırıkları doldurup da kendisini mal sahibi sanan, onları kaybedeceğinden korkan, onların üstüne titreyen çocuğun korkusuna benzer.
  • گر ستانی پاره‌ای گریان شود ** پاره گر بازش دهی خندان شود
  • O saksı kırıklarından bir parçasını bile alsan ağlamaya başlar; geri verirsen de sevinir, gülmeye koyulur.
  • چون نباشد طفل را دانش دثار ** گریه و خنده‌ش ندارد اعتبار
  • Bilgi elbisesini giymedikçe çocuğun ağlamasına da ehemmiyet verilmez, gülmesi de!
  • محتشم چون عاریت را ملک دید ** پس بر آن مال دروغین می‌طپید
  • Ahmak da eğreti malı kendisinin sanır da onun üstüne titrer. Hay aşağılık adam hay!
  • خواب می‌بیند که او را هست مال ** ترسد از دزدی که برباید جوال 2640
  • Uykuda kendisini mal sahibi görür, çuvalını hırsız çalacak diye korkar!
  • چون ز خوابش بر جهاند گوش‌کش ** پس ز ترس خویش تسخر آیدش
  • Fakat kulağı çekildi de uyandı mı kendi korkusuyla kendisi alay eder.
  • همچنان لرزانی این عالمان ** که بودشان عقل و علم این جهان
  • Bu cihanın aklına, bu âlemin bilgisine sahip olan âlimlerin korkusu da buna benzer.