English    Türkçe    فارسی   

3
2762-2771

  • ای بسا معشوق کاید ناشناخت ** پیش بدبختی نداند عشق باخت
  • Nice sevgili vardır ki bir bahtsızın yanına gelir de o, sevgiliyi tanımaz, onunla aşk oyununu oynamaya girişmez.
  • این غلط‌ده دیده را حرمان ماست ** وین مقلب قلب را س القضاست
  • Gözü yanıltan da bizim ezelî nasipsizliğimiz. Kalbi çeviren de kötü kaza ve kader!
  • چون بت سنگین شما را قبله شد ** لعنت و کوری شما را ظله شد
  • Taştan yontulup yapılan put, size kıble olduğundan lânetin, körlüğün gölgesine sığındınız, orada yurt edindiniz.
  • چون بشاید سنگتان انباز حق ** چون نشاید عقل و جان همراز حق 2765
  • Zannınızca taştan yapılma putlarınız Allah’a eş oluyor da akılla, can nasıl Allah sırrına sahip olmuyor?
  • پشه‌ی مرده هما را شد شریک ** چون نشاید زنده همراز ملیک
  • Demek ki bir ölü sinek Allah’a eş oluyor sizce… Peki, o halde diri olan insan neden o padişahlar padişahına sırdaş olmasın?
  • یا مگر مرده تراشیده‌ی شماست ** پشه‌ی زنده تراشیده‌ی خداست
  • Yoksa ölü sineğe benzeyen put, sizin tarafınızdan yapıldığı için mi Allah’a eş olmaya lâyık? Diri insan, Allah mahlûku olduğundan mı Allah sırrın mahrem olamıyor?
  • عاشق خویشید و صنعت‌کرد خویش ** دم ماران را سر مارست کیش
  • Siz, kendinize, kendi sanatınıza âşıksınız. Yılanların kuyruklarına lâyık olan elbette yılanbaşıdır.
  • نه در آن دم دولتی و نعمتی ** نه در آن سر راحتی و لذتی
  • Ne o kuyrukta bir devlet, bir nimet vardır, ne o başta bir rahat, bir lezzet!
  • گرد سر گردان بود آن دم مار ** لایق‌اند و درخورند آن هر دو یار 2770
  • Yılanın kuyruğu, başının etrafında dönüp dolaşır, kıvrılıp düzelir. Kuyruk ve baş… O iki dost birbirine tam lâyıktır, tam münasiptir!
  • آنچنان گوید حکیم غزنوی ** در الهی‌نامه گر خوش بشنوی
  • İlahi nâmeyi bir güzelce dinlesen görürsün; Hâkim-i Gaznevî öyle der: