English    Türkçe    فارسی   

3
3371-3380

  • من درون خشت دیدم این قضا ** که در آیینه عیان شد مر ترا
  • Ben, sana aynada görünen bu kaza ve kaderi kerpiçte gördüm.
  • عاقل اول بیند آخر را بدل ** اندر آخر بیند از دانش مقل
  • Akıllı kişiye, sonda görülecek şey önceden görünür, gönlüne doğar; bilgisi az kişiye sonunda!” dedi.
  • باز زاری کرد کای نیکوخصال ** مر مرا در سر مزن در رو ممال
  • Adam tekrar feryat edip dedi ki: “Ey iyi ahlâklı, lütfet. Başıma kakma yüzüme vurma.
  • از من آن آمد که بودم ناسزا ** ناسزایم را تو ده حسن الجزا
  • Ben, iyiliğe lâyık bir adam değilim, ancak öyle hareket edebilirdim… Ettim de. Sen, benim liyakatsızlığıma iyi bir karşılık ver, lütfet.”
  • گفت تیری جست از شست ای پسر ** نیست سنت کید آن واپس به سر 3375
  • Musa, “Oğul, şastten bir oktur fırladı, geri gelmesi âdet değildir ki.
  • لیک در خواهم ز نیکوداوری ** تا که ایمان آن زمان با خود بری
  • Fakat bir iyilikte bulunmak isterim; ölüm zamanı imansız kalmayasın, imanlı ölesin.
  • چونک ایمان برده باشی زنده‌ای ** چونک با ایمان روی پاینده‌ای
  • İmanını yoldaş edindin mi dirisin… İmanla gittin mi ebedîsin” dedi.
  • هم در آن دم حال بر خواجه بگشت ** تا دلش شوریده و آوردند طشت
  • Tam bu sırada adamın hali değişti gönlü bulandı, leğen getirdiler.
  • شورش مرگست نه هیضه‌ی طعام ** قی چه سودت دارد ای بدبخت خام
  • Bu, yemekten meydana gelen gönül bulantısı değil, ölüm alâmeti! A ham betbaht, kay etmenin ne faydası var sana?
  • چار کس بردند تا سوی وثاق ** ساق می‌مالید او بر پشت ساق 3380
  • Dört kişi alıp evine götürdüler. Adamcağızın ayakları birbirine dolaşıyordu.