English    Türkçe    فارسی   

3
3474-3483

  • آتش تو قصد مردم می‌کند ** نار کز وی زاد بر مردم زند
  • Kızgınlığın ateşin adamlara saldırmakta ya… Ondan meydana gelen ateş de adamlara saldırır.
  • آن سخنهای چو مار و کزدمت ** مار و کزدم گشت و می‌گیرد دمت 3475
  • O yılana, akrebe benzeyen sözlerin yılan ve akrep olur da seni kuyruğundan yakalar.
  • اولیا را داشتی در انتظار ** انتظار رستخیزت گشت یار
  • Velîlere uymadın, onları bekletip durdun, orada da kıyamet gününün beklenmesi san yâr olur, bekler durursun.
  • وعده‌ی فردا و پس‌فردای تو ** انتظار حشرت آمد وای تو
  • Hele yarın, hele öbür gün diye vaat eder, Allah’a dönmeyi sallar durursun ya… İşte bu bekleyiş, mahşerdeki beklemendir, vay sana!
  • منتظر مانی در آن روز دراز ** در حساب و آفتاب جان‌گداز
  • O uzun günde hesap için, canlar yakan güneşin altında bekler kalırsın…
  • کسمان را منتظر می‌داشتی ** تخم فردا ره روم می‌کاشتی
  • Çünkü sen dünyada göğü de, göktekileri de elbette yola girerim tohumunu eke eke beklemiştin!
  • خشم تو تخم سعیر دوزخست ** هین بکش این دوزخت را کین فخست 3480
  • Kızgınlığın, cehennem ateşinin tohumudur. Kendine gel de şu cehennemini söndür, çünkü o bir tuzaktır.
  • کشتن این نار نبود جز به نور ** نورک اطفا نارنا نحن الشکور
  • Bu ateşi ancak nur söndürebilir. Cehennem mümine “Nurun ateşimizi söndürdü“ der… Allah’a şükürler olsun!
  • گر تو بی نوری کنی حلمی بدست ** آتشت زنده‌ست و در خاکسترست
  • Nura sahip olmadığın halde yavaşlık, mülayimlik gösterirsen bu kötü bir şeydir. Çünkü ateşin sönmemiştir, küllenmiştir.
  • آن تکلف باشد و روپوش هین ** نار را نکشد به غیر نور دین
  • Bu hal, bir tekellüftür. Aklını başına al, ateşi din nurundan başka bir şey söndürmez.