English    Türkçe    فارسی   

3
4527-4536

  • تا موکل نشنود بر ما جهد ** خود سخن در گوش آن سلطان برد
  • Memur duymasın, duyarsa o padişaha söyler, sözlerimiz kulağına gider diye fısıltıyla konuşuyorlardı.
  • آگاه شدن پیغامبر علیه السلام از طعن ایشان بر شماتت او
  • Peygamber aleyhisselâm’ın onların kınamalarını dırıltılarını duyması
  • گرچه نشنید آن موکل آن سخن ** رفت در گوشی که آن بد من لدن
  • Memur, o sözü duymadı ama Allah bilgisine sahip olan Peygamber’in kulağına vardı.
  • بوی پیراهان یوسف را ندید ** آنک حافظ بود و یعقوبش کشید
  • Yusuf’un gömleğini alıp götüren, gömleğin kokusunu duymadı da Yakup duydu.
  • آن شیاطین بر عنان آسمان ** نشنوند آن سر لوح غیب‌دان 4530
  • Şeytanlar, gökyüzünün çevresinde döner, dolaşırlar da yine Levh-i Mahvuz’daki gayp sırlarını duyamazlar.
  • آن محمد خفته و تکیه زده ** آمده سر گرد او گردان شده
  • Muhammed’se dayanıp yatmış, uyurken o sır gelir, başucunda döner durur!
  • او خورد حلوا که روزیشست باز ** آن نه کانگشتان او باشد دراز
  • Helvayı kime nasipse o yer; parmakları uzun olan değil!
  • نجم ثاقب گشته حارس دیوران ** که بهل دزدی ز احمد سر ستان
  • Delici Şahab, şeytanları, hırsızlığı bırakın da Ahmed’ den sır öğrenin diye kovar, sürer.
  • ای دویده سوی دکان از پگاه ** هین به مسجد رو بجو رزق اله
  • Ey iki gözünü de dükkâna dikmiş, ümidini oraya bağlamış adam, kendine gel, mescide yürü de rızkını Allah’tan iste!
  • پس رسول آن گفتشان را فهم کرد ** گفت آن خنده نبودم از نبرد 4535
  • Peygamber, onların sözlerini duyup söylediklerini anladı da dedi ki: O gülüş, savaşta galebe ettim diye değil ki.
  • مرده‌اند ایشان و پوسیده‌ی فنا ** مرده کشتن نیست مردی پیش ما
  • Onlar ölmüşlerdir, yokluk âleminde çürüyüp gitmişlerdir. Bizce ölüyü öldürmeye kalkışmak erlik değildir.