English    Türkçe    فارسی   

3
4679-4688

  • من کنم او را ازین جان محتشم ** جان که من بخشم ببیند بخششم
  • Ben onu bu candan yücelteyim, bu cana muhtaç olmasın. Ona bir can bağışlayayım da ihsanımı onunla görsün!
  • جان نامحرم نبیند روی دوست ** جز همان جان کاصل او از کوی اوست 4680
  • Nâmahrem can, sevgilinin yüzünü göremez. Dostun yüzünü ancak aslı onun civarında olan can görür.
  • در دمم قصاب‌وار این دوست را ** تا هلد آن مغز نغزش پوست را
  • Bu dosta kasap gibi üfüreyim de o lâtif ruhu derisinden çıksın deyip,
  • گفت ای جان رمیده از بلا ** وصل ما را در گشادیم الصلا
  • Âşıka “Ey belâlar yüzünden bedeni terk edip giden can, vuslat kapımızı açtık, gel gel!
  • ای خود ما بی‌خودی و مستی‌ات ** ای ز هست ما هماره هستی‌ات
  • Ey varlığımız, yokluğuna, sarhoşluğuna sebep olan… Ey varlığı, varlığımızdan ibaret bulunan âşık!
  • با تو بی لب این زمان من نو بنو ** رازهای کهنه گویم می‌شنو
  • Şimdi ben sana dilsiz, dudaksız yeniden yeniye eski sırlar söyleyeceğim dinle!
  • زانک آن لبها ازین دم می‌رمد ** بر لب جوی نهان بر می‌دمد 4685
  • Dilsiz, dudaksız söyleyeceğim, çünkü şu diller, dudaklar, bu nefesten ürkerler. Bu nefes, gizli bir ırmağın kıyısında yetişir, meyve verir!
  • گوش بی‌گوشی درین دم بر گشا ** بهر راز یفعل الله ما یشا
  • Şimdi can kulağını aç da “Allah dilediğini yapar sırrını duymaya hazırlan” dedi.
  • چون صلای وصل بشنیدن گرفت ** اندک اندک مرده جنبیدن گرفت
  • Âşık, vuslata çağrıldığını duyunca yavaş yavaş kımıldanmaya başladı.
  • نه کم از خاکست کز عشوه‌ی صبا ** سبز پوشد سر بر آرد از فنا
  • Âşık, topraktan da aşağıyı değil ya… Toprak bile sabah rüzgârının işvesiyle yeşiller giyinir, yokluktan başını kaldırır!