English    Türkçe    فارسی   

3
774-783

  • پس بگفتندش که طاوسان جان ** جلوه‌ها دارند اندر گلستان
  • Bunun üzerine dediler ki: “İyi ama can tavusları gül bahçelerinde salınır cilvelenirler.”
  • تو چنان جلوه کنی گفتا که نی ** بادیه نارفته چون کوبم منی 775
  • “Sen de öyle cilveleniyor musun?” Çakal: “Yok canım. Çöle düşmeden nasıl Mina’ya vardım diyebilirim?” dedi.
  • بانگ طاووسان کنی گفتا که لا ** پس نه‌ای طاووس خواجه بوالعلا
  • ”Peki, tavus kuşları gibi bağırabilir misin? Diye sordular. “Kara taştan kaynak mı çıkar hiç” diye cevap verdi.
  • خلعت طاووس آید ز آسمان ** کی رسی از رنگ و دعویها بدان
  • Bunun üzerine dediler ki: “Tavusun güzellik elbisesi gökten gelir, ezelîdir. Hileyle dâva ile hiç, o güzelliği elde edebilir misin sen?
  • تشبیه فرعون و دعوی الوهیت او بدان شغال کی دعوی طاوسی می‌کرد
  • Firavun’un Allahlık dâvasına kalkışması da çakalın tavusluk iddiasına benzer
  • همچو فرعونی مرصع کرده ریش ** برتر از عیسی پریده از خریش
  • Firavun da saçını, sakalını süslemiş, eşekliğinden kendisini Musa’dan yüce göstermeye, ondan daha yücelere bir derece üstün uçmaya kalkışmıştı.
  • او هم از نسل شغال ماده زاد ** در خم مالی و جاهی در فتاد
  • O da, o boyacı küpüne düşen dişi çakalın soyundandı. O da mal ve mevki küpüne düşmüştü!
  • هر که دید آن جاه و مالش سجده کرد ** سجده‌ی افسوسیان را او بخورد 780
  • Kim onun Mevkiini, malını gördüyse secde etti, o da o saçma sapan heriflerin secdelerine kandı.
  • گشت مستک آن گدای ژنده‌دلق ** از سجود و از تحیرهای خلق
  • O yamalı hırka giyen yoksul halkın secdesinden, malına mülküne karşı şaşırmasından âdeta kendinden geçmiş, bir sarhoşçuk oluvermişti!
  • مال مار آمد که در وی زهرهاست ** و آن قبول و سجده‌ی خلق اژدهاست
  • Mal, yılandır… Onda zehirler var. Halkın mal sahibini büyük sayması, ona secde etmesiyse ejderhadır âdeta.
  • های ای فرعون ناموسی مکن ** تو شغالی هیچ طاووسی مکن
  • A firavun, ululanıp durma. Sen bir çakalsın, tavusluk dâvasına kalkışma.