English    Türkçe    فارسی   

3
954-963

  • عصمت یا نار کونی باردا ** لا تکون النار حرا شاردا
  • Ey ateş, soğu, yakma emrinin koruması yüzünden ateş yakmaz, bir zarar vermez” diye vahiy gelmişti.
  • زن بوحی انداخت او را در شرر ** بر تن موسی نکرد آتش اثر 955
  • Kadın, vahiy üzerine Musa’yı ateşe attı. Fakat ateş Musa’yı yakmadı.
  • پس عوانان بی مراد آن سو شدند ** باز غمازان کز آن واقف بدند
  • Memurlar, bunu görünce meyus olup muratlarına erişmediler, çekilip gittiler. Fakat kovucular, yine bu işi anlayıp,
  • با عوانان ماجرا بر داشتند ** پیش فرعون از برای دانگ چند
  • Firavundan birkaç para koparmak için memurlara macerayı anlattılar.
  • کای عوانان باز گردید آن طرف ** نیک نیکو بنگرید اندر غرف
  • O tarafa dönün, pencereden iyice bir bakın dediler.
  • وحی آمدن به مادر موسی کی موسی را در آب افکن
  • Musa’yı suya at diye anasına vahiy gelmesi
  • باز وحی آمد که در آبش فکن ** روی در اومید دار و مو مکن
  • Musa’nın anasına yine “Çocuğunu suya at, saçını, başını yolma, ümitlen,
  • در فکن در نیلش و کن اعتماد ** من ترا با وی رسانم رو سپید 960
  • İtimat et, onu Nil’e at… Ben, onu yüzü ak olarak sana kavuştururum” diye vahiy geldi.
  • این سخن پایان ندارد مکرهاش ** جمله می‌پیچید هم در ساق و پاش
  • Bu sözün sonu gelmez ki. Firavunun bütün hileleri, yakasına, paçasına dolaşmaktaydı.
  • صد هزاران طفل می‌کشت او برون ** موسی اندر صدر خانه در درون
  • O, dışarıda yüz binlerce çocuk öldürüyordu; Musa ise evinin içinde başköşede yetişmekteydi.
  • از جنون می‌کشت هر جا بد جنین ** از حیل آن کورچشم دوربین
  • O uzağı gören kör Firavun, hilelere sapıp deliliğinden nerede yeni doğmuş bir çocuk varsa öldürtmekteydi.