English    Türkçe    فارسی   

3
98-107

  • مطربانشان از درون دف می‌زنند ** بحرها در شورشان کف می‌زنند
  • Çalgıcıları, içlerinden def çalar… Denizler, onların coşkunluğunu görüp köpürür.
  • تو نبینی لیک بهر گوششان ** برگها بر شاخها هم کف‌زنان
  • Sen görmezsin ama onların gayretinden yapraklar bile dalların üstünde el çırpar.
  • تو نبینی برگها را کف زدن ** گوش دل باید نه این گوش بدن 100
  • Dalların el çırpışını görmüyorsun değil mi? Buna can kulağı gerek… Ten kulağıyla duyulmaz ki.
  • گوش سر بر بند از هزل و دروغ ** تا ببینی شهر جان با فروغ
  • Baş kulağını alaya, yalana, dolana kapa da aydın can şehrini gör.
  • سر کشد گوش محمد در سخن ** کش بگوید در نبی حق هو اذن
  • Muhammed’in kulağı, sözlerin iç yüzünü duyar. Allah, ona Kuran da “ Kulağın ta kendisi” der.
  • سر به سر گوشست و چشم است این نبی ** تازه زو ما مرضعست او ما صبی
  • Bu peygamber baştanbaşa kulaktır, gözdür. Onun merhameti sütninedir, biz de onun süt emer çocuklarıyız.
  • این سخن پایان ندارد باز ران ** سوی اهل پیل و بر آغاز ران
  • Bu sözün sonu gelmez. Sen yine o fil hikâyesine dön, yine o hikâyeye başla da onu anlat.
  • بقیه‌ی قصه‌ی متعرضان پیل‌بچگان
  • Fil yavrularına dokunanlar hikâyesinin sonu
  • هر دهان را پیل بویی می‌کند ** گرد معده‌ی هر بشر بر می‌تند 105
  • Fil onların her birinin ağızlarını koklamakta… Hepsinin midelerinin etrafın da dönüp dolaşmakta.
  • تا کجا یابد کباب پور خویش ** تا نماید انتقام و زور خویش
  • Yavrusunu kim kebap edip yemişse, bularak öç almağa, kuvvetini göstermeye çalışmaktaydı.
  • گوشتهای بندگان حق خوری ** غیبت ایشان کنی کیفر بری
  • Sen de Allah kullarının etlerini yemekte, onların aleyhinde bulunup günah kazanmaktasın.