English    Türkçe    فارسی   

4
3668-3677

  • این سخن پایان ندارد موسیا ** هین رها کن آن خران را در گیا
  • Ya Musa! Bu sözün sonu gelmez. Bırak, o eşekler çayırda otlasınlar. (T.M.)
  • تا همه زان خوش علف فربه شوند ** هین که گرگانند ما را خشم‌مند
  • Hepsi de, o güzelim otlardan semirsinler. Haberin olsun ki, cehennemde, bunca azgın ve kızgın kurtlarımız lokma beklerler. (T.M.)
  • ناله‌ی گرگان خود را موقنیم ** این خران را طعمه‌ی ایشان کنیم 3670
  • Bütün o kurtlar, feryat edip duruyor. Bu eşekler ise, onlar için makbul birer yiyecektir. (T.M.)
  • این خران را کیمیای خوش دمی ** از لب تو خواست کردن آدمی
  • Hoş nefesinin kimyası, bu eşekleri insan etmek istedi. (T.M.)
  • تو بسی کردی به دعوت لطف و جود ** آن خران را طالع و روزی نبود
  • Sen onları, lütuf ve cömertliğinle birçok defa davet ettin. Fakat (T.M.)
  • پس فرو پوشان لحاف نعمتی ** تا بردشان زود خواب غفلتی
  • Artık onlara nimet yorganını ört ki, çabucak gaflet uykusuna dalsınlar. (T.M.)
  • تا چو بجهند از چنین خواب این رده ** شمع مرده باشد و ساقی شده
  • Uykudan sıçrayıp kalkınca, onlar, mumu sönmüş ve sakiyi gitmiş bulsunlar. (T.M.)
  • داشت طغیانشان ترا در حیرتی ** پس بنوشند از جزا هم حسرتی 3675
  • Onların azgınlığı, sana hayret verdi. Ama onlar ceza günü, sana tabiî olmadıklarına hasret çekeceklerdir. (T.M.)
  • تا که عدل ما قدم بیرون نهد ** در جزا هر زشت را درخور دهد
  • Bizim adaletimiz zuhura gelince, her çirkin ve kötüye layık olan cezayı verir. (T.M.)
  • که آن شهی که می‌ندیدندیش فاش ** بود با ایشان نهان اندر معاش
  • Apaçık göremedikleri bir padişah, gizlice onlarla yaşıyordu. (T.M.)