English    Türkçe    فارسی   

5
2079-2088

  • باز می‌گشتند سوی شهریار  ** پر ز گرد و روی زرد و شرمسار 
  • Hasılı üstleri, basları tozla toprakla dolu, yüzleri sapsarı utanmış bir halde Padişahın huzuruna vardılar.
  • بازگشتن نمامان از حجره‌ی ایاز به سوی شاه توبره تهی و خجل هم‌چون بدگمانان در حق انبیا علیهم‌السلام بر وقت ظهور برائت و پاکی ایشان کی یوم تبیض وجوه و تسود وجوه و قوله تری الذین کذبوا علی الله وجوههم مسودة 
  • Kovucuların, Eyaz'ın odasından torbaları boş, utanmış olarak Padişahın huzuruna gelmeleri, Nitekim "O gün bir gündür ki yüzler ağarır o gün, yüzler kararır" ve "Tanrıya yalan isnad edenleri görürsün ki yüzleri kapkara olmuş" ayetleri hükmünce peygamberlerin kötülükten ari ve tertemiz oldukları anlaşılınca onlar hakkında kötü düşüncelere saplananlar da utanırlar.
  • شاه قاصد گفت هین احوال چیست  ** که بغلتان از زر و همیان تهیست  2080
  • Padişah mahsustan fikrini gizleyerek onlara “Hayrola koltuklarınızda ne altın var, ne torba.
  • ور نهان کردید دینار و تسو  ** فر شادی در رخ و رخسار کو 
  • Paralarla ağır kumaşları gizlediyseniz yüzünüzdeki neşe nerede? dedi.
  • گرچه پنهان بیخ هر بیخ آورست  ** برگ سیماهم وجوهم اخضرست 
  • Kök, gizlice ürer, kök verir ama “Eseri, yüzlerinde görünür” yaprağı yemyeşildir.
  • آنچ خورد آن بیخ از زهر و ز قند  ** نک منادی می‌کند شاخ بلند 
  • Yücelmiş dal, o kökün zehirden, şekerden ne yediyse, yediklerini bağıra,bağıra ilan eder.
  • بیخ اگر بی‌برگ و از مایه تهیست  ** برگهای سبز اندر شاخ چیست 
  • Kökte bir maya bir sermaye yoksa daldaki bu yeşil yapraklar nedir?
  • بر زبان بیخ گل مهری نهد  ** شاخ دست و پا گواهی می‌دهد  2085
  • Toprak, kökün ağzını mühürlese bile el ve ayak dalları tanıklık verir.
  • آن امینان جمله در عذر آمدند  ** هم‌چو سایه پیش مه ساجد شدند 
  • O emin adamlar, hep birden gölge gibi Padişahın huzurunda secde edip özür getirdiler.
  • عذر آن گرمی و لاف و ما و من  ** پیش شه رفتند با تیغ و کفن 
  • O kızgınlığın, o benlik davasının mazur görülmesini niyaz etmek için huzura kılıç ve kefenle gittiler.
  • از خجالت جمله انگشتان گزان  ** هر یکی می‌گفت کای شاه جهان 
  • Utançlarından her biri parmaklarını ısırıyorlardı. Her biri cihan padişahı diyordu.