English    Türkçe    فارسی   

5
376-385

  • هر کسی پیش کلوخی جامه‌چاک  ** که آن کلوخ از حسن آمد جرعه‌ناک 
  • Herkes bir kerpiç parçasının önünde yenini, yakasını yırtmakta. Halbuki o kerpiç, güzelliğin bir yudumcuğuna, bir zerreciğine sahip.
  • جرعه‌ای بر ماه و خورشید و حمل  ** جرعه‌ای بر عرش و کرسی و زحل 
  • Ayda, güneşte, hamel burcunda bir yudumcuk güzellik şarabı var. Arşta kürsüde, zuhal yıldızında bir zerrecik güzellik var.
  • جرعه گوییش ای عجب یا کیمیا  ** که ز اسیبش بود چندین بها 
  • Ona bir yudum mu dersin, yoksa şaşılacak bir şey bu kimya mı dersin? Ona bir sürtünmekle bu kadar güzellikler meydana geliyor.
  • جد طلب آسیب او ای ذوفنون  ** لا یمس ذاک الا المطهرون 
  • Ey akıllı kişi ona sürtünmeyi can ve gönülden dile. Fakat bu kimyaya “Ancak temiz olanlar dokunabilirler.”
  • جرعه‌ای بر زر و بر لعل و درر  ** جرعه‌ای بر خمر و بر نقل و ثمر  380
  • Altında, lâ’lde, incilerde o güzellik şarabından bir yudumcuk var; şarapta, mezede, meyvede o şaraptan bir yudumcuk!
  • جرعه‌ای بر روی خوبان لطاف  ** تا چگونه باشد آن راواق صاف 
  • Tertemiz güzellerin yüzlerinde de yine bir yudumcuk. Artık onun süzülmüş ve saf olanı nasıldır? Bir düşün!
  • چون همی مالی زبان را اندرین  ** چون شوی چون بینی آن را بی ز طین 
  • Bu toprakla karışık bir yudumcuk şarabı yalayıp durmaktasın, onu toprağa karışmamış, saf bir halde görürsen ne hale geleceksin?
  • چونک وقت مرگ آن جرعه‌ی صفا  ** زین کلوخ تن به مردن شد جدا 
  • Ölüm zamanında o bir yudumcuk saf şarap, bu toprak bedenden ölümle ayrılmakta.
  • آنچ می‌ماند کنی دفنش تو زود  ** این چنین زشتی بدان چون گشته بود 
  • Geri kalanı hemen görmüyorsun. Böyle çirkin bir beden onunla bak ne hale geliyormuş!
  • جان چو بی این جیفه بنماید جمال  ** من نتانم گفت لطف آن وصال  385
  • Can bunlardan ten olmadan yüz gösterse o vuslattaki letafeti ben anlatamam ki!