English    Türkçe    فارسی   

5
963-972

  • گفت آوه بعد هستی نیستی  ** گفت جرمت این که افزون زیستی 
  • Eyvah, varlıktan sonra yokluğa düştüm. Tanrı dedi ki: Cürmün şu: Fazla yaşadın.
  • جبرئیلش می‌کشاند مو کشان  ** که برو زین خلد و از جوق خوشان 
  • Cebrail, onu perçeminden tutup güzeller bölüğünden ve şu cennetten çık dedi.
  • گفت بعد از عز این اذلال چیست  ** گفت آن دادست و اینت داوریست  965
  • Adem yücelikten sonra bu aşağılık nedir? dedi. Cebrail dedi ki: O lütuftu bu da kahır.
  • جبرئیلا سجده می‌کردی به جان  ** چون کنون می‌رانیم تو از جنان 
  • Adem, ey Cebrail dedi, canla, gönülle secde etmiştin. Şimdi nasıl beni cennetlerden sürüyorsun?
  • حله می‌پرد ز من در امتحان  ** هم‌چو برگ از نخ در فصل خزان 
  • Güz mevsiminde ağaçların yaprakları nasıl dökülürse benden de bir sınama yüzünden şu güzelim elbiseler uçmakta.
  • آن رخی که تاب او بد ماه‌وار  ** شد به پیری هم‌چو پشت سوسمار 
  • Parıltısı aya benzeyen yüz, ihtiyarlıkta kertenkele sırtına döner.
  • وان سر و فرق گش شعشع شده  ** وقت پیری ناخوش و اصلع شده 
  • Parıl,parıl parlayan o saç, o baş, ihtiyarlık çağında berbat bir hale gelir, tepedeki saçlar dökülür, insan kele benzer.
  • وان قد صف در نازان چون سنان  ** گشته در پیری دو تا هم‌چون کمان  970
  • O naz ve edalarla salınan ve mızrak gibi dümdüz olan boy, kocalıkta bükülür, yay gibi iki kat olur.
  • رنگ لاله گشته رنگ زعفران  ** زور شیرش گشته چون زهره‌ی زنان 
  • Lale rengindeki yüz safrana benzer. Aslan gibi kuvvetliyken gücü, kuvveti kesilir, gibi takatsiz bir hale gelir.
  • آنک مردی در بغل کردی به فن  ** می‌بگیرندش بغل وقت شدن 
  • Güreşte hileyle bir pehlivanı koltuğuna alıp yere yıkarken şimdi yol yürümek üzere onu koltuklarlar, onun koltuğuna girerler.