English    Türkçe    فارسی   

6
151-160

  • چون خبرها هست بیرون زین نهاد  ** باشد این جانها در آن میدان جماد 
  • Fakat bu tabiat âleminin ötesinde öyle haberler, öyle bilgiler vardır ki bu canlar, o meydan da cansız bir hale gelirler.
  • جان اول مظهر درگاه شد  ** جان جان خود مظهر الله شد 
  • Bunlardan haberdar olmayan can, Allah tapısına mazhar oldu... Canların canı ise Allah’ya mazhar oldu.
  • آن ملایک جمله عقل و جان بدند  ** جان نو آمد که جسم آن بدند 
  • Melekler de tamamı ile akıldan, candan ibarettiler. Fakat yeni bir can geldi. Âdem yaratıldı mı onun karşısında beden haline geldiler.
  • از سعادت چون بر آن جان بر زدند  ** هم‌چو تن آن روح را خادم شدند 
  • Kutluluktan o canı gördüler, ten gibi o ruha hizmetçi kesildiler.
  • آن بلیس از جان از آن سر برده بود  ** یک نشد با جان که عضو مرده بود  155
  • Şeytana gelince, canla başla ondan baş çekti, canla birleşmedi, çünkü ölü bir uzuvdu.
  • چون نبودش آن فدای آن نشد  ** دست بشکسته مطیع جان نشد 
  • Canı olmadığı için Âdem’e feda olmadı... Kırık bir eldi, cana itaat etmedi.
  • جان نشد ناقص گر آن عضوش شکست  ** کان بدست اوست تواند کرد هست 
  • Fakat o uzvu kırıldıysa cana bir noksan gelmedi ya. Canın elindedir bu, onu yine yaratabilir.
  • سر دیگر هست کو گوش دگر  ** طوطیی کو مستعد آن شکر 
  • Başka bir sır daha var, fakat bunu duyacak kulak nerede? O şekeri yiyecek dudu kuşu hani?
  • طوطیان خاص را قندیست ژرف  ** طوطیان عام از آن خور بسته طرف 
  • Has dudulara pek bol, pek değerli şeker var ama aşağılık dudular, o taraftan göz yummuşlar.
  • کی چشد درویش صورت زان زکات  ** معنیست آن نه فعولن فاعلات  160
  • Yalnız sureti derviş olan, o zekâtı, o arılığı nereden tadacak. O, mânadır, faûlün fâilât değil.