English    Türkçe    فارسی   

6
18-27

  • قهر سرکه لطف هم‌چون انگبین  ** کین دو باشد رکن هر اسکنجبین 
  • Kahır, sirkedir, lütuf da bala benzer. Sirkengübinin temeli, bu ikisidir.
  • انگبین گر پای کم آرد ز خل  ** آیند آن اسکنجبین اندر خلل 
  • Bal, sirkeden az oldu mu sirkengübin, iyi olmaz.
  • قوم بر وی سرکه‌ها می‌ریختند  ** نوح را دریا فزون می‌ریخت قند  20
  • Nuh’un kavmi de, ona sirke döküp duruyorlardı, fakat Allah’nın lütuf ve ihsan denizi ona daha fazla şeker dökmekteydi.
  • قند او را بد مدد از بحر جود  ** پس ز سرکه‌ی اهل عالم می‌فزود 
  • Onun şekerine cömertlik denizinden yardım edilmekte idi de o yüzden âlem halkının sirkesinden fazlaydı onun şekeri.
  • واحد کالالف کی بود آن ولی  ** بلک صد قرنست آن عبدالعلی 
  • Tek bir kişi ama bine bedel... Kimdir o? Allah velisi. Hattâ o yüce Allah kulu, yüzlerce zamanın tek eridir.
  • خم که از دریا درو راهی شود  ** پیش او جیحونها زانو زند 
  • Denize bir yol bulmuş olan küpün önünde ırmaklar bile diz çöker.
  • خاصه این دریا که دریاها همه  ** چون شنیدند این مثال و دمدمه 
  • Hele şu deniz yok mu? Bütün denizler, bu örmekleri, bu sözleri duyunca,
  • شد دهانشان تلخ ازین شرم و خجل  ** که قرین شد نام اعظم با اقل  25
  • Ulu bir ad, küçücük, ehemmiyetsiz bir ada eş oldu diye utançlarından ağızları acılaşır.
  • در قران این جهان با آن جهان  ** این جهان از شرم می‌گردد جهان 
  • Bu dünyanın o dünya ile birleşmesinden bu dünya, utanır, ortadan kalkar.
  • این عبارت تنگ و قاصر رتبتست  ** ورنه خس را با اخص چه نسبتست 
  • Bu söz dardır, derecesi pek aşağıdır. Yoksa bayağı bir şeyin hasın hası ile ne münasebeti var?