English    Türkçe    فارسی   

6
2175-2184

  • تو دو قله نیستی یک قله‌ای  ** غافل از قصه‌ی عذاب ظله‌ای  2175
  • Sen iki dağ tepesi değilsin,bir dağ tepesisin, yalın kat bir adamsın sen. Zelle azabından gaafilsin.
  • امر حق آمد به شهرستان و ده  ** خانه و دیوار را سایه مده 
  • Şehire, köye Tanrı emri geldi: Eve, duvara, onlara gölge verme,
  • مانع باران مباش و آفتاب  ** تا بدان مرسل شدند امت شتاب 
  • Yağmura, güneşe mâni olma dendi. Bu suretle o ümmet peygamberlerinin yanına koştular.
  • که بمردیم اغلب ای مهتر امان  ** باقیش از دفتر تفسیر خوان 
  • Ey ulu kişi dediler, çoğumuz öldük. Artık arkasını tefsirden oku.
  • چون عصا را مار کرد آن چست‌دست  ** گر ترا عقلیست آن نکته بس است 
  • O eli sopalı er, sopayı yılan yaptı. Aklın varsa bu nükte sana yeter.
  • تو نظر داری ولیک امعانش نیست  ** چشمه‌ی افسرده است و کرده ایست  2180
  • Gözün var ama anlayışın yok. Âdeta donmuş bir kaynak, bir et parçası.
  • زین همی گوید نگارنده‌ی فکر  ** که بکن ای بنده امعان نظر 
  • Bunun içindir ki düşünceleri meydana getiren, bezeyen Tanrı, ey kul, anlayışlı bir surette bak demektedir.
  • آن نمی‌خواهد که آهن کوب سرد  ** لیک ای پولاد بر داود گرد 
  • Soğuk demiri döv demiyor, bunu istemiyor, fakat ey demir, hiç olmazsa Davut’un yanında dön dolaş!
  • تن بمردت سوی اسرافیل ران  ** دل فسردت رو به خورشید روان 
  • Bedenin ölmüş, İsrafil’in yanına koş. Gönlün donmuş, yürüyüp giden güneşe git.
  • در خیال از بس که گشتی مکتسی  ** نک بسوفسطایی بدظن رسی 
  • Hayallerden öyle libaslara büründün ki neredeyse kötü zanlı Sofestailere karışacaksın.