English    Türkçe    فارسی   

6
3020-3029

  • بر امید او بیامد آن غریب  ** کو غریبان را بدی خویش و نسیب  3020
  • O garip, muhtesipten bir kerem umarak gelmişti. Çünkü o, gariplere bir dost, bir hısım olmuştu âdeta.
  • با درش بود آن غریب آموخته  ** وام بی‌حد از عطایش توخته 
  • O garip kişi de âdeta onun kapısına kapılanmış, ihsanını umarak tekrar borç vermeye başlamıştı.
  • هم به پشت آن کریم او وام کرد  ** که ببخششهاش واثق بود مرد 
  • O kerem sahibine güvenerek, onun vergilerini umarak borçlanmaktaydı.
  • لا ابالی گشته زو و وام‌جو  ** بر امید قلزم اکرام‌خو 
  • O ümitle bir hayli borca girmede, o huyu kerem ve ihsandan ibaret olan zatın lûtuf denizine dayanarak şundan bundan borç almaktaydı.
  • وام‌داران روترش او شادکام  ** هم‌چو گل خندان از آن روض الکرام 
  • Borç verenlerin suratları asılıyor, o ise o ululuklar, keremler bahçesinin lûtfuna güvenerek gül gibi gülüyordu.
  • گرم شد پشتش ز خورشید عرب  ** چه غمستش از سبال بولهب  3025
  • Birisinin sırtı, Arab’ın güneşinden kızışırsa artık ona Ebuleheb’in kızgınlığından ne gam?
  • چونک دارد عهد و پیوند سحاب  ** کی دریغ آید ز سقایانش آب 
  • Bir adam bulutla sözleşti mi sakaların suyuna muhtaç olur mu artık?
  • ساحران واقف از دست خدا  ** کی نهند این دست و پا را دست و پا 
  • Tanrı elini bilen büyücüler, bu ele, bu ayağa el, ayak derler mi hiç?
  • روبهی که هست زان شیرانش پشت  ** بشکند کله‌ی پلنگان را به مشت 
  • Aslana güvenen tilki, yumruğu ile kaplanların bile kellesini kırar!
  • آمدن جعفر رضی الله عنه به گرفتن قلعه به تنهایی و مشورت کردن ملک آن قلعه در دفع او و گفتن آن وزیر ملک را کی زنهار تسلیم کن و از جهل تهور مکن کی این مرد میدست و از حق جمعیت عظیم دارد در جان خویش الی آخره 
  • Tanrı razı olsun, Cafer’in, tek başına bir kaleyi zaptetmeye gelmesi, kaleye sahibolan padişahın onu altetmek için vezirle görüşmesi, vezirin padişaha “Kaleyi teslim et”. Bilgisizlikle hiddete kapılma. Çünkü bu adam, Tanrı’dan kuvvet bulmada. Tanrı onun ruhuna pek büyük bir ordu ihsan etmiş ve saire” demesi
  • چونک جعفر رفت سوی قلعه‌ای  ** قلعه پیش کام خشکش جرعه‌ای 
  • Cafer, tek başına bir kaleyi zapt etti. Kale, onun sonsuz ve kurumuş dudağına bir yudumcuk suydu.