English    Türkçe    فارسی   

6
3452-3461

  • تاب لطفش را تو یکسان هم مدان  ** سنگ را و لعل را داد او نشان 
  • Sonra onun lütfunun vuruşunu da bir sanma. Taşa da vurmuştur, laale de.
  • لعل را زان هست گنج مقتبس  ** سنگ را گرمی و تابانی و بس 
  • Laal, ondan bir define elde etmiştir, taşsa yalnız bir hararet ve bir parlaklık.
  • آنک بر دیوار افتد آفتاب  ** آن‌چنان نبود کز آب و اضطراب 
  • Güneş duvara da vurur. Fakat suya vurduğu gibi görünmez, parlamaz, ona bir şey vurmaz ve üstünde bir şey titremez.
  • چون دمی حیران شد از وی شاه فرد  ** روی خود سوی عماد الملک کرد  3455
  • O tek bir padişah bir ümmet ata hayran, hayran baktı sonra yüzünü imadülmülk ’e döndürüp,
  • کای اچی بس خوب اسپی نیست این  ** از بهشتست این مگر نه از زمین 
  • Ey büyük adam dedi. Güzel bir at değil mi? Sanki yeryüzünden değil de cennetten gelmiş!
  • پس عماد الملک گفتش ای خدیو  ** چون فرشته گردد از میل تو دیو 
  • İmadülmülk dedi ki: Padişahım, gönlünün akışı sana şeytanı melek gibi göstermede.
  • در نظر آنچ آوری گردید نیک  ** بس گش و رعناست این مرکب ولیک 
  • İyice dikkat edersen görürsün: Pek güzel, pek dilber bu at ama,
  • هست ناقص آن سر اندر پیکرش  ** چون سر گاوست گویی آن سرش 
  • Bedenine göre başı kusurlu. Başı adeta öküz başına benziyor.
  • در دل خوارمشه این دم کار کرد  ** اسپ را در منظر شه خوار کرد  3460
  • Bu söz, Harzemşah’ın gönlüne tesir etti. At gözünden düştü.
  • چون غرض دلاله گشت و واصفی  ** از سه گز کرباس یابی یوسفی 
  • Bir alım satımda garaz, vasıta olur, satılan şeyi o överse bir Yusuf’u, üç arşın beze alırsın.