English    Türkçe    فارسی   

6
3975-3984

  • مصطفی کرد این وصیت با بنون  ** اطعموا الاذناب مما تاکلون  3975
  • Mustafa, evladı olan ümmetine “ Elinizin altındakilere yediğiniz şeyden yedirin” diye vasiyette bulundu.
  • دیگران را بس به طبع آورده‌ای  ** در صبوری چست و راغب کرده‌ای 
  • Başkalarını hoş bir hale getirdin, sabırla çevikleştirdin, sabra teşvik ettin.
  • هم به طبع‌آور بمردی خویش را  ** پیشوا کن عقل صبراندیش را 
  • Şimdi erlik göster de kendini de hoş bir hale getir. Sabır düşüncesine dalan aklını kendine kılavuz et.
  • چون قلاووزی صبرت پر شود  ** جان به اوج عرش و کرسی بر شود 
  • Sabır kılavuzu, sana kanat olursa canın arş ve kürsünün ta yücesine çıkar.
  • مصطفی بین که چو صبرش شد براق  ** بر کشانیدش به بالای طباق 
  • Mustafa’ya bak, sabrı Burak edindi de bu Burak, onu göklere çekti, çıkardı.
  • روان گشتن شاه‌زادگان بعد از تمام بحث و ماجرا به جانب ولایت چین سوی معشوق و مقصود تا به قدر امکان به مقصود نزدیک‌تر باشند اگر چه راه وصل مسدودست به قدر امکان نزدیک‌تر شدن محمودست الی آخره 
  • Şehzadelerin bu bahisten, bu maceradan sonra sevgililerine ve maksatlarına mümkün olduğu kadar yaklaşmak için Çin iline gitmeleri. Buluşma yolu kapalı olsa bile mümkün olduğu kadar maksada yaklaşmak, iyi bir şeydir.
  • این بگفتند و روان گشتند زود  ** هر چه بود ای یار من آن لحظه بود  3980
  • Bu sözleri söyleyip derhal yürüdüler. İşte dostum ne olduysa da o vakit odu.
  • صبر بگزیدند و صدیقین شدند  ** بعد از آن سوی بلاد چین شدند 
  • Sabrı seçtiler, doğrulardan oldular. Ondan sonra Çin şehirlerine doğru yürüdüler.
  • والدین و ملک را بگذاشتند  ** راه معشوق نهان بر داشتند 
  • Analarını, babalarını bıraktılar, ülkelerini terk ettiler. O gizli sevgilinin yolunu tuttular.
  • هم‌چو ابراهیم ادهم از سریر  ** عشقشان بی‌پا و سر کرد و فقیر 
  • İbrahim Edhem gibi aşk, onları tahtlarından etti. Elsiz ayaksız ve yoksul bir hale düştüler.
  • یا چو ابراهیم مرسل سرخوشی  ** خویش را افکند اندر آتشی 
  • Yahut sanki bir sarhoş, İbrahim Peygamber gibi kendisine ateşe attı.