English    Türkçe    فارسی   

6
4872-4881

  • شکر می‌کرد آن شهید زردخد  ** کان بزد بر جسم و بر معنی نزد 
  • O benzi sararmış şehit de, bedenimi okladı, mânamı değil ya diye şükretmedeydi.
  • جسم ظاهر عاقبت خود رفتنیست  ** تا ابد معنی بخواهد شاد زیست 
  • Zâhirî beden, nihayet gideceği yere gidecek. Fakat mâna, ebediyen neşeli bir surette yaşıyacak.
  • آن عتاب ار رفت هم بر پوست رفت  ** دوست بی‌آزار سوی دوست رفت 
  • Darılmada ancak bedendeydi. Sevgili incinmeden sevgiliyle kavuştu.
  • گرچه او فتراک شاهنشه گرفت  ** آخر از عین الکمال او ره گرفت  4875
  • Gerçi şehzade, o padişahlar padişahının terkisine yapıştı, fakat nihayet göze geldi, yolu tutup gitti.
  • و آن سوم کاهل‌ترین هر سه بود  ** صورت و معنی به کلی او ربود 
  • Üçüncü kardeşleri, her üçünün de en tembeliydi; fakat suret bakımından da öndülü o kaptı, mâna bakımından da.
  • وصیت کردن آن شخص کی بعد از من او برد مال مرا از سه فرزند من کی کاهل‌ترست 
  • Bir adamın, benden sonra malımı üç oğlumun en tembeli hangisiyse o alsın diye vasiyette bulunması
  • آن یکی شخص به وقت مرگ خویش  ** گفت بود اندر وصیت پیش‌پیش 
  • Bir adam, ölürken peşin peşin vasiyette bulunmaktaydı.
  • سه پسر بودش چو سه سرو روان  ** وقف ایشان کرده او جان و روان 
  • Yürüyen selviye benzer üç oğlu vardı. Canını, malını onlara vakfetmişti.
  • گفت هرچه در کفم کاله و زرست  ** او برد زین هر سه کو کاهل‌ترست 
  • Dedi ki: Elimizde ne kadar kumaşım, ne kadat altınım varsa bu üçünden en tembelinin.
  • گفت با قاضی و پس اندرز کرد  ** بعد از آن جام شراب مرگ خورد  4880
  • Kadıya vasiyetini söyledi, bir hayli öğütlerde bulunduktan sonra ecel şerbetini içti.
  • گفته فرزندان به قاضی کای کریم  ** نگذریم از حکم او ما سه یتیم 
  • Oğulları kadıya dediler ki: Ey kerem sahibi, üçümüz de yetimiz. Babamızın hükmünden dışarı çıkmayız.