English    Türkçe    فارسی   

3
1178-1187

  • Onların ne silâhları var, ne askerleri. Bir tek asaları var ama o asa da kıyametler koparıyormuş.
  • نیست با ایشان سلاح و لشکری ** جز عصا و در عصا شور و شری
  • Sen zahiren toprakta yatıp uyuyorsun ama hakikatte doğrular ülkesine gitmişsin.
  • تو جهان راستان در رفته‌ای ** گرچه در صورت به خاکی خفته‌ای
  • Eğer onların yaptıkları sihirse bize haber ver. Canım babacığımız, onlar Allah eriyse, yaptıkları iş Allah’tansa yine bildir. 1180
  • آن اگر سحرست ما را ده خبر ** ور خدایی باشد ای جان پدر
  • De onlara uyalım, secde edelim, kendimizi bir kimyaya atalım (da halis altın olalım).
  • هم خبر ده تا که ما سجده کنیم ** خویشتن بر کیمیایی بر زنیم
  • Ümidi kesilmiş biçareleriz. Bize bir ümit ver Allah tapısından sürülmüşleriz, bizi o tapıya yine onun keremi çekti” diye yalvardılar.
  • ناامیدانیم و اومیدی رسید ** راندگانیم و کرم ما را کشید
  • Ölmüş büyücünün oğullarına cevap vermesi
  • جواب گفتن ساحر مرده با فرزندان خود
  • Babaları, onlara rüyalarında dedi ki: “Oğullarım, bunu açıkça söylemeye imkân yok.
  • گفتشان در خواب کای اولاد من ** نیست ممکن ظاهر این را دم زدن
  • Apaçık ve olduğu gibi söylememe izin yok. Ama bu sır, uzak değil gözümün önünde.
  • فاش و مطلق گفتنم دستور نیست ** لیک راز از پیش چشمم دور نیست
  • Size bir nişane göstereyim de gizli şey aşikâr olsun. 1185
  • لیک بنمایم نشانی با شما ** تا شود پیدا شما را این خفا
  • Gözlerimin nurları, oraya varın da onun uyumakta olduğu yeri anlayın.
  • نور چشمانم چو آنجا گه روید ** از مقام خفتنش آگه شوید
  • O hakikat sahibi uyurken korkmayın asayı almaya kalkışın.
  • آن زمان که خفته باشد آن حکیم ** آن عصا را قصد کن بگذار بیم