English    Türkçe    فارسی   

3
1875-1884

  • Kaybettiğimiz şey büyük ve değerli bir şey bile olsa mademki bize karşılık olarak ihsanlarda bulunuyor, şu halde itiraz etmemize imkân yok. 1875
  • لا نسلم و اعتراض از ما برفت ** چون عوض می‌آید از مفقود زفت
  • Ortada ateş olmadığı halde bana hararet verdikten, beni ısıttıktan sonra ateşimi söndürse de razıyım.
  • چونک بی آتش مرا گرمی رسد ** راضیم گر آتشش ما را کشد
  • Mademki mumsuz da aydınlık vermekte, mumun sönüşüne neye feryat ediyorsun?
  • بی چراغی چون دهد او روشنی ** گر چراغت شد چه افغان می‌کنی
  • Bazı veliler, Allah hükümlerine razı olurlar Yarabbi, bu hükmü çevir diye niyaz etmezler
  • صفت بعضی اولیا کی راضی‌اند باحکام و لابه نکنند کی این حکم را بگردان
  • Şimdi, dünyada hiç itiraz etmeyen yolcuların hallerini işit.
  • بشنو اکنون قصه‌ی آن ره‌روان ** که ندارند اعتراضی در جهان
  • Velîlerden dua edenler, gâh diken, gâh sökenler var. Bunlar başka.
  • ز اولیا اهل دعا خود دیگرند ** که همی‌دوزند و گاهی می‌درند
  • Bir de velilerden öylelerini tanırım ki ağızları yumulmuştur, hiç dua etmezler. 1880
  • قوم دیگر می‌شناسم ز اولیا ** که دهانشان بسته باشد از دعا
  • O, ulular, Allah hükümlerine razı olmuşlardır, takdirin def’ine çalışmak onlara haramdır.
  • از رضا که هست رام آن کرام ** جستن دفع قضاشان شد حرام
  • Bunlar, kaza ve kaderde hususi bir zevk bulurlar, bundan kurtulmayı dilemek onlarca küfürdür.
  • در قضا ذوقی همی‌بینند خاص ** کفرشان آید طلب کردن خلاص
  • Allah bunların gönlüne öyle bir hüsnü zan vermiştir ki derde düşüp hiç yaslanmazlar, gök renkli yas elbisesi giymezler.
  • حسن ظنی بر دل ایشان گشود ** که نپوشند از عمی جامه‌ی کبود
  • Behlûl’ün dervişe sual sorması
  • سال کردن بهلول آن درویش را
  • Behlül, dervişin birine “Derviş, nasılsın? Anlat bakalım?” dedi.
  • گفت بهلول آن یکی درویش را ** چونی ای درویش واقف کن مرا