English    Türkçe    فارسی   

3
2389-2398

  • Davut, “Bu sözlerden el yıka, dâvana şer’i delil getir.
  • گفت داود این سخنها را بشو ** حجت شرعی درین دعوی بگو
  • Reva görür müsün delilsiz bir hüküm vereyim de bu şehirde bâtıl bir sünnet koyayım, kötü bir âdet bırakayım, 2390
  • تو روا داری که من بی حجتی ** بنهم اندر شهر باطل سنتی
  • Bunu sana kim bağışladı? Satın mı aldın, mirasa mı kondun? Ekine nasıl sahip olabilirsin, sen mi ektin? Ektinse senindir.
  • این کی بخشیدت خریدی وارثی ** ریع را چون می‌ستانی حارثی
  • Kazanmakta ekin ekmeye benzer. Ekmedikçe ona sahip olmaya hakkın yoktur.
  • کسب را همچون زراعت دان عمو ** تا نکاری دخل نبود آن تو
  • Ektinse ektiğini biçersin, o senindir. Yoksa zulmettiğin, haksız olduğun kat’iyetle anlaşılır.
  • آنچ کاری بدروی آن آن تست ** ورنه این بی‌داد بر تو شد درست
  • Yürü, eğri büğrü söylenme, bu Müslümanın malını ver. Paran yoksa borç al, ver; beyhude konuşma!” dedi.
  • رو بده مال مسلمان کژ مگو ** رو بجو وام و بده باطل مجو
  • Adam, “Padişahım, sitemkârlar ne söylüyorlarsa sen de tıpkı onu söylüyorsun bana” deyip 2395
  • گفت ای شه تو همین می‌گوییم ** که همی‌گویند اصحاب ستم
  • Adamın, Davut Aleyhisselâm’ın hükmünden feryada gelmesi
  • تضرع آن شخص از داوری داود علیه السلام
  • Secde ederek dedi ki. “Ey benim yanıp yakıldığımı gören Allah’ım, Davud’un gönlüne de o nuru ver.
  • سجده کرد و گفت کای دانای سوز ** در دل داود انداز آن فروز
  • Gönlüme saldığın ziyayı onun gönlüne da sal ey ihsan sahibi Rabbim.”
  • در دلش نه آنچ تو اندر دلم ** اندر افکندی براز ای مفضلم
  • Bu sözleri söyledikten sonra hayhayla ağlamaya başladı. Öyle bir ağlayış ağladı ki Davud’un gönlü yerinden oynadı.
  • این بگفت و گریه در شد های های ** تا دل داود بیرون شد ز جای