English    Türkçe    فارسی   

3
2399-2408

  • “Ey öküzü dâva eden, bugün bana mühlet ver, bu dâvanın görülmesinde ısrar etme.
  • گفت هین امروز ای خواهان گاو ** مهلتم ده وین دعاوی را مکاو
  • Halvete gidip namaz kılayım da bu ahvali, bir de sırları bilen Allah’tan sorayım. 2400
  • تا روم من سوی خلوت در نماز ** پرسم این احوال از دانای راز
  • Namazda Rabbime bağlanırım, “ namaz gözümün nurudur” sırrı zuhur eder, bu benim huyumdur.
  • خوی دارم در نماز این التفات ** معنی قرة عینی فی الصلوة
  • Can pencerem zevk ve şevkle açıktır. Allah’ın lütfu oraya vasıtasız gelir.
  • روزن جانم گشادست از صفا ** می‌رسد بی واسطه نامه‌ی خدا
  • Allah’ın lütfu, rahmeti, nuru madenimden, hakikatimden gelir, penceremden evime girer.
  • نامه و باران و نور از روزنم ** می‌فتد در خانه‌ام از معدنم
  • Penceresi olmayan ev cehennemdir. Ey kul, dinin aslı pencere açmıştır.
  • دوزخست آن خانه کان بی روزنست ** اصل دین ای بنده روزن کردنست
  • Her ormanı öyle pek baltalama. Pencere açmak için balta vur. 2405
  • تیشه‌ی هر بیشه‌ای کم زن بیا ** تیشه زن در کندن روزن هلا
  • Yoksa bilmez misin ki bu güneşin nuru hicaplardan hariç olan hakikat güneşinin aksinden ibaret.
  • یا نمی‌دانی که نور آفتاب ** عکس خورشید برونست از حجاب
  • Bilirsin ki bu zahiri görüşün nurunu hayvan da görür. Şu halde benim Âdem’e “Kerremna” demem nedir?
  • نور این دانی که حیوان دید هم ** پس چه کرمنا بود بر آدمم
  • Ben, nurlara dalmış, gark olmuş bir güneşim. Kendimi nurdan ayırt edemiyorum.
  • من چو خورشیدم درون نور غرق ** می‌ندانم کرد خویش از نور فرق