English    Türkçe    فارسی   

3
270-279

  • Dağ keçisi “Nerde tuzak?” diye koşar, fakat yürüdü mü tuzağa düşer, boğazından yakalanır. 270
  • آن بز کوهی دود که دام کو ** چون بتازد دامش افتد در گلو
  • Nerde tuzak diyordun ya, işte buracıkta, bak da gör. Ovayı gördün ama tuzağı görmedin.
  • آنک می‌گفتی که کو اینک ببین ** دشت می‌دیدی نمی‌دیدی کمین
  • A şaşkın, çayırlıkta tuzak, pusu ve avcı olmadıkça kuyruk mu olur?
  • بی کمین و دام و صیاد ای عیار ** دنبه کی باشد میان کشت‌زار
  • Bu yere küstahça gelenlerin kemiklerini, kellelerini gör!
  • آنک گستاخ آمدند اندر زمین ** استخوان و کله‌هاشان را ببین
  • Ey seçilmiş kişi, mezarlığa var da onların kemiklerine başlarından geçenleri sor!
  • چون به گورستان روی ای مرتضا ** استخوانشان را بپرس از ما مضی
  • O kör sarhoşlara bak da aldanış kuyusuna baş aşağı nasıl düştüler, açıkça gör! 275
  • تا بظاهر بینی آن مستان کور ** چون فرو رفتند در چاه غرور
  • Gözün varsa körcesine gelme, gözün yoksa eline bir sopa al.
  • چشم اگر داری تو کورانه میا ** ور نداری چشم دست آور عصا
  • Tedbir ve ihtiyat sopan yoksa bir gözlüyü kılavuz edin.
  • آن عصای حزم و استدلال را ** چون نداری دید می‌کن پیشوا
  • Tedbir ve ihtiyat sopan yoksa kılavuzsuz her yolun başında durma.
  • ور عصای حزم و استدلال نیست ** بی عصاکش بر سر هر ره مه‌ایست
  • Körün adım atması gibi ihtiyatla adım at da ayağın kuyudan da kurtulsun, köpekten de.
  • گام زان سان نه که نابینا نهد ** تا که پا از چاه و از سگ وا رهد