English    Türkçe    فارسی   

1
1003-1027

  • Peygamberler, halk nazarında gözbebeği gibi küçük görünürlerdi ama felekten kurtuluş yolunu görmüşlerdi.
  • کز فلک راه برون شو دیده بود ** در نظر چون مردمک پیچیده بود
  • Halk, peygamberleri; gözbebeği gibi küçük gördü, gözbebeğinin manen büyüklüğünü kimse anlayamadı.”
  • مردمش چون مردمک دیدند خرد ** در بزرگی مردمک کس ره نبرد
  • Av hayvanlarının Tavşan'ın sözlerine itiraz etmeleri(fırat)
  • اعتراض نخجیران بر سخن خرگوش‌‌
  • Hayvanlar ona “Ey eşek, kulak ver! Kendini tavşan kadrince tut, haddini aşma! 1005
  • قوم گفتندش که ای خر گوش دار ** خویش را اندازه‌‌ی خرگوش دار
  • Bu ne lâftır ki senden daha iyiler, dünyada onu hatırlarına bile getirmezler.
  • هین چه لاف است این که از تو بهتران ** در نیاوردند اندر خاطر آن‌‌
  • Ya gugurlandın yahut da kaza, bizim izimizde. Yoksa bu lâf, senin gibisine nerden yaraşacak?” dediler.
  • معجبی یا خود قضامان در پی است ** ور نه این دم لایق چون تو کی است‌‌
  • Tavşanın av hayvanlarına cevabı
  • جواب خرگوش نخجیران را
  • Tavşan, “Dostlar, Hak bana ilham etti. Hakikaten zayıf birisi, kuvvetli bir rye ve tedbire nail oldu.
  • گفت ای یاران حقم الهام داد ** مر ضعیفی را قوی رایی فتاد
  • Hakk’ın arıya öğrettiğini, aslan ve ejderha bilemez.
  • آن چه حق آموخت مر زنبور را ** آن نباشد شیر را و گور را
  • Arı, teritaze balla dolu petekler yapar. Tanrı, ona, o ilimde kapı açtı. 1010
  • خانه‌‌ها سازد پر از حلوای تر ** حق بر او آن علم را بگشاد در
  • Hakk’ın, ipekböceğine öğrettiğini hiçbir fil bilir mi?
  • آن چه حق آموخت کرم پیله را ** هیچ پیلی داند آن گون حیله را
  • Toprağa mensup insan Hak’tan ilim öğrendi ve o bilgi ile yedinci kat göğe kadar bütün âlemi aydınlattı;
  • آدم خاکی ز حق آموخت علم ** تا به هفتم آسمان افروخت علم‌‌
  • Tanrı’ya şüphe eden kişinin körlüğüne rağmen meleklerin adını, sanını unutturdu;
  • نام و ناموس ملک را در شکست ** کوری آن کس که در حق درشک است‌‌
  • Altı yüz bin yıllık zahidin, o buzağının ağzını bağladı;
  • زاهد چندین هزاران ساله را ** پوز بندی ساخت آن گوساله را
  • Bu suretle din bilgisi sütünü emmesine, o yüce ve sağlam köşkün etrafında dönüp dolaşmasına mâni oldu. 1015
  • تا نتاند شیر علم دین کشید ** تا نگردد گرد آن قصر مشید
  • Duygu ehlinin, yalnız zâhire itibar edenlerin bilgileri, o yüce bilgiden süt emenler için ağız bağıdır.
  • علمهای اهل حس شد پوز بند ** تا نگیرد شیر ز آن علم بلند
  • Gönül katresine bir inci düştü ki o inci denizlere; feleklere bile verilmemiştir.
  • قطره‌‌ی دل را یکی گوهر فتاد ** کان به دریاها و گردونها نداد
  • Ey surete tapan! Niceye dek suret kaygısı? Senin manasız canın suretten kurtulmadı gitti.
  • چند صورت آخر ای صورت پرست ** جان بی‌‌معنیت از صورت نرست‌‌
  • Eğer insan, suretle insan olsaydı Ahmed’le Ebucehil müsavi olurdu.
  • گر به صورت آدمی انسان بدی ** احمد و بو جهل خود یکسان بدی‌‌
  • Duvar üstüne yapılan insan resmi de insana benzer. Bak, sûret bakımından nesi eksik* 1020
  • نقش بر دیوار مثل آدم است ** بنگر از صورت چه چیز او کم است‌‌
  • O parlak resmin yalnız canı noksan. Yürü, o nadir bulunur cevheri ara;
  • جان کم است آن صورت با تاب را ** رو بجو آن گوهر کمیاب را
  • Eshab-ı Kehf’in köpeğine el verilince, dünyadaki bütün aslanların başları alçaldı.
  • شد سر شیران عالم جمله پست ** چون سگ اصحاب را دادند دست‌‌
  • Canı, nur denizinde gark olduktan sonra ona, kötü ve çirkin suretin ne ziyanı var?
  • چه زیان استش از آن نقش نفور ** چون که جانش غرق شد در بحر نور
  • Kalemler sureti övmezler. Kitaplara da adamın suretine ait vasıflar değil, “âlim, adalet sahibi” gibi zatına ait vasıflar yazılır.
  • وصف صورت نیست اندر خامه‌‌ها ** عالم و عادل بود در نامه‌‌ها
  • Bilgi ve adalet sahibi… Hep manadır, onları önde, artta, bir yerde bulamazsın, 1025
  • عالم و عادل همه معنی است بس ** کش نیابی در مکان و پیش و پس‌‌
  • Zata ait sıfatlar Lâmekân elinden cana şûle vermektedir, can güneşi, göklere sığamaz” dedi.
  • می‌‌زند بر تن ز سوی لامکان ** می‌‌نگنجد در فلک خورشید جان‌‌
  • Tavşanın bilgisi, bilginin fazileti ve faydaları
  • ذکر دانش خرگوش و بیان فضیلت و منافع دانستن‌‌
  • Bu sözün sonu yoktur. Kulak ver, tavşan hikâyesini anla!
  • این سخن پایان ندارد هوش دار ** گوش سوی قصه‌‌ی خرگوش دار