English    Türkçe    فارسی   

1
1047-1071

  • Şu üç şey hakkında dudağını kıpırdatma: Gittiğin yol, paran, bir de mezhebin.
  • در بیان این سه کم جنبان لبت ** از ذهاب و از ذهب وز مذهبت‌‌
  • Çünkü bu üçünün de düşmanı çoktur. Düşman bildi mi, sana pusu kurar.
  • کین سه را خصم است بسیار و عدو ** در کمینت ایستد چون داند او
  • Bir iki kimseye söyledin mi, artık o sırra veda et. İki kişiyi aşan, bir başkasına da söylenen her sır, yayılır.
  • ور بگویی با یکی دو الوداع ** کل سر جاوز الاثنین شاع‌‌
  • İki üç kuşu birbirine bağlasan elem içinde yerde mahpus kalırlar. 1050
  • گر دو سه پرنده را بندی به هم ** بر زمین مانند محبوس از الم‌‌
  • Üstü örtülü, güzel bir tarzda, kurtulmak için konuşur, danışırlar. Danışmaları, görenleri yanıltacak şekilde kinayelerledir.
  • مشورت دارند سرپوشیده خوب ** در کنایت با غلط افکن مشوب‌‌
  • Peygamber, kapalı bir tarzda meşveret ederdi. Eshap cevap verir, düşman haberdar olmazdı.
  • مشورت کردی پیمبر بسته سر ** گفته ایشانش جواب و بی‌‌خبر
  • Düşman, baştan ayağı bilmesin, bir şeyi sezmesin diye reyini kapalı misalle söylerdi.
  • در مثالی بسته گفتی رای را ** تا نداند خصم از سر پای را
  • Bu misalle muradını anlatmış olurdu. Ağyar sualinden bir koku bile duymaz, hiçbir şey anlamazdı” dedi.
  • او جواب خویش بگرفتی از او ** وز سؤالش می‌‌نبردی غیر بو
  • Tavşanın aslana oyun edip onunla başa çıkması
  • قصه‌‌ی مکر خرگوش‌‌
  • Tavşan, aslana gitmede biraz gecikti, sonra pençesi kuvvetli aslanın yanına gitti. 1055
  • ساعتی تاخیر کرد اندر شدن ** بعد از آن شد پیش شیر پنجه زن‌‌
  • Aslan, tavşan gecikti diye pençesiyle toprağı kazmakta, kükremekteydi:
  • ز آن سبب کاندر شدن او ماند دیر ** خاک را می‌‌کند و می‌‌غرید شیر
  • “Ben, o alçakların ahdi hamdır, ham, ahitleri kötüdür, sözlerinde durmazlar demiştim.
  • گفت من گفتم که عهد آن خسان ** خام باشد خام و سست و نارسان‌‌
  • Onların gürültüleri beni yaya bıraktı. Bu felek beni ne vakte kadar aldatacak, ne vakte kadar?
  • دمدمه‌‌ی ایشان مرا از خر فگند ** چند بفریبد مرا این دهر چند
  • Tedbirsiz emir, adamakıllı âciz kalır. Çünkü ahmaklığından dolayı ne önünü görür, ne ardını!” dedi.
  • سخت درماند امیر سست ریش ** چون نه پس بیند نه پیش از احمقیش‌‌
  • Yol düzgün ama altında tuzaklar var. Yazının tarzı hoş ama içinde mana kıt. 1060
  • راه هموار است و زیرش دامها ** قحط معنی در میان نامها
  • Sözler, yazılar, tuzaklara benzer. Tatlı sözler, bizim ömrümüzün kumudur.
  • لفظها و نامها چون دامهاست ** لفظ شیرین ریگ آب عمر ماست‌‌
  • İçinde su kaynayan kum pek az bulunur; yürü, onu ara!
  • آن یکی ریگی که جوشد آب ازو ** سخت کمیاب است رو آن را بجو
  • Hikmet arayan hikmet kaynağı olur, tahsilden ve sebeplere teşebbüsten kurtulur.
  • منبع حکمت شود حکمت طلب ** فارغ آید او ز تحصیل و سبب‌‌
  • Bilgileri hıfzeden levh, bir Levh-i Mahfuz olur; aklı ruhtan nasiplenir, feyz alır.
  • لوح حافظ لوح محفوظی شود ** عقل او از روح محظوظی شود
  • Önce aklı hoca iken, sonra akıl ona şakirt olur. 1065
  • چون معلم بود عقلش ز ابتدا ** بعد از این شد عقل شاگردی و را
  • Akıl; Cebrail gibi “Ey Ahmed, bir adım daha atarsam yanarım!
  • عقل چون جبریل گوید احمدا ** گر یکی گامی نهم سوزد مرا
  • Sen beni bırak, bundan sonra sen ileri yürü. Ey can sultanı! Benim haddim bu karardır” der.
  • تو مرا بگذار زین پس پیش ران ** حد من این بود ای سلطان جان‌‌
  • Tembellik yüzünden şükür ve sabırda mahrum kalan, ancak şunu bilir: Ayağını “cebir” tutmuştur. (Bana bunu Tanrı vermiş demektedir).
  • هر که ماند از کاهلی بی‌‌شکر و صبر ** او همین داند که گیرد پای جبر
  • Cebir iddia eden, hasta değilken kendisini hasta göstermiştir. Nihayetle hastalık o kimseyi sıhhatten ayırmıştır.
  • هر که جبر آورد خود رنجور کرد ** تا همان رنجوری‌‌اش در گور کرد
  • Peygamber, “Şakacıktan hastalanış gerçekten hastalık getirir ve o adam nihayet mum gibi söner gider” dedi. 1070
  • گفت پیغمبر که رنجوری به لاغ ** رنج آرد تا بمیرد چون چراغ‌‌
  • Cebir ne demektir? Kırık sarmak yahut kopmuş damarı bağlamak.
  • جبر چه بود بستن اشکسته را ** یا بپیوستن رگی بگسسته را