English    Türkçe    فارسی   

1
1058-1082

  • Onların gürültüleri beni yaya bıraktı. Bu felek beni ne vakte kadar aldatacak, ne vakte kadar?
  • دمدمه‌‌ی ایشان مرا از خر فگند ** چند بفریبد مرا این دهر چند
  • Tedbirsiz emir, adamakıllı âciz kalır. Çünkü ahmaklığından dolayı ne önünü görür, ne ardını!” dedi.
  • سخت درماند امیر سست ریش ** چون نه پس بیند نه پیش از احمقیش‌‌
  • Yol düzgün ama altında tuzaklar var. Yazının tarzı hoş ama içinde mana kıt. 1060
  • راه هموار است و زیرش دامها ** قحط معنی در میان نامها
  • Sözler, yazılar, tuzaklara benzer. Tatlı sözler, bizim ömrümüzün kumudur.
  • لفظها و نامها چون دامهاست ** لفظ شیرین ریگ آب عمر ماست‌‌
  • İçinde su kaynayan kum pek az bulunur; yürü, onu ara!
  • آن یکی ریگی که جوشد آب ازو ** سخت کمیاب است رو آن را بجو
  • Hikmet arayan hikmet kaynağı olur, tahsilden ve sebeplere teşebbüsten kurtulur.
  • منبع حکمت شود حکمت طلب ** فارغ آید او ز تحصیل و سبب‌‌
  • Bilgileri hıfzeden levh, bir Levh-i Mahfuz olur; aklı ruhtan nasiplenir, feyz alır.
  • لوح حافظ لوح محفوظی شود ** عقل او از روح محظوظی شود
  • Önce aklı hoca iken, sonra akıl ona şakirt olur. 1065
  • چون معلم بود عقلش ز ابتدا ** بعد از این شد عقل شاگردی و را
  • Akıl; Cebrail gibi “Ey Ahmed, bir adım daha atarsam yanarım!
  • عقل چون جبریل گوید احمدا ** گر یکی گامی نهم سوزد مرا
  • Sen beni bırak, bundan sonra sen ileri yürü. Ey can sultanı! Benim haddim bu karardır” der.
  • تو مرا بگذار زین پس پیش ران ** حد من این بود ای سلطان جان‌‌
  • Tembellik yüzünden şükür ve sabırda mahrum kalan, ancak şunu bilir: Ayağını “cebir” tutmuştur. (Bana bunu Tanrı vermiş demektedir).
  • هر که ماند از کاهلی بی‌‌شکر و صبر ** او همین داند که گیرد پای جبر
  • Cebir iddia eden, hasta değilken kendisini hasta göstermiştir. Nihayetle hastalık o kimseyi sıhhatten ayırmıştır.
  • هر که جبر آورد خود رنجور کرد ** تا همان رنجوری‌‌اش در گور کرد
  • Peygamber, “Şakacıktan hastalanış gerçekten hastalık getirir ve o adam nihayet mum gibi söner gider” dedi. 1070
  • گفت پیغمبر که رنجوری به لاغ ** رنج آرد تا بمیرد چون چراغ‌‌
  • Cebir ne demektir? Kırık sarmak yahut kopmuş damarı bağlamak.
  • جبر چه بود بستن اشکسته را ** یا بپیوستن رگی بگسسته را
  • Mademki bu yolda ayağını kırmadın; kiminle alay ediyorsun, ayağını neye sardın?
  • چون در این ره پای خود نشکسته‌‌ای ** بر که می‌‌خندی چه پا را بسته‌‌ای‌‌
  • Çalışma yolunda ayağı kırılana derhal Burak geldi, ona bindi.
  • و آن که پایش در ره کوشش شکست ** در رسید او را براق و بر نشست‌‌
  • Din emirlerini yüklenmişti, şimdi kendi bindi… Ferman kabul ediciydi, makbul oldu.
  • حامل دین بود او محمول شد ** قابل فرمان بد او مقبول شد
  • Şimdiye kadar Padişahın fermanını kabul eder, o fermana uyardı, bundan sonra askere ferman verir! 1075
  • تا کنون فرمان پذیرفتی ز شاه ** بعد از این فرمان رساند بر سپاه‌‌
  • Şimdiye kadar talih yıldızı ona tesir ederken bundan sonra o zat yıldızı üzerine emredici olur.
  • تا کنون اختر اثر کردی در او ** بعد از این باشد امیر اختر او
  • Eğer sen bundan şüphelenirsen o halde “Şakk-ı Kamer” den de şüphelisin.
  • گر ترا اشکال آید در نظر ** پس تو شک داری در انشق القمر
  • Ey gizlice heva ve hevesini tazeleyen kimse! İmanını tazele, ama yalnız dille olmasın.
  • تازه کن ایمان نه از گفت زبان ** ای هوا را تازه کرده در نهان‌‌
  • Heva ve heves tazelenip durdukça iman taze değildir. Çünkü heva, iman kapısının kilididir.
  • تا هوا تازه ست ایمان تازه نیست ** کاین هوا جز قفل آن دروازه نیست‌‌
  • Bakir sözü tevil etmişsin; sen kendini tevil et, Kur’an’ı değil. 1080
  • کرده‌‌ای تاویل حرف بکر را ** خویش را تاویل کن نی ذکر را
  • İsteğine göre Kur’an’ı tevil ediyorsun. Yüce mana, senin tevilinden aşağılandı, aykırı bir şekle girdi!
  • بر هوا تاویل قرآن می‌‌کنی ** پست و کژ شد از تو معنی سنی‌‌
  • Sineğin gevşek tevilinin değersizliği
  • زیافت تاویل رکیک مگس‌‌
  • O sinek eşek sidiği birikintisindeki saman çöpünün üstünde gemi kaptanı gibi baş kaldırıp,
  • آن مگس بر برگ کاه و بول خر ** همچو کشتی‌‌بان همی‌‌افراشت سر