English    Türkçe    فارسی   

1
1227-1251

  • Hüthüt dedi ki: “Padişahım, Allah aşkına bu çıplak yoksul hakkında düşmanın söylediği sözü dinleme!
  • گفت ای شه بر من عور گدای ** قول دشمن مشنو از بهر خدای‌‌
  • Eğer ettiğim dâva yalansa işte başımı koydum, boyumu vur! Kaza hükmünü inkâr eden karga, binlerce aklı olsa yine kâfirdir.
  • گر به بطلان است دعوی کردنم ** من نهادم سر ببر این گردنم‌‌
  • Kaza hükmünü inkâr eden karga, binlerce aklı olsa yine kâfirdir.
  • زاغ کاو حکم قضا را منکر است ** گر هزاران عقل دارد کافر است‌‌
  • Sende “kâfirler” sözünden bir “kef” harfi, küfür sıfatlarından bir sıfat bulunsa kadının ferci gibi şehvet yerisin, pis pis kokarsın. 1230
  • در تو تا کافی بود از کافران ** جای گند و شهوتی چون کاف ران‌‌
  • Eğer kaza gözümü ve aklımı kapatmazsa ben tuzağı havada da görürüm.
  • من ببینم دام را اندر هوا ** گر نپوشد چشم عقلم را قضا
  • Fakat kaza gelince bilgi, uykuya dalar, ay kararır, gün tutulur.
  • چون قضا آید شود دانش به خواب ** مه سیه گردد بگیرد آفتاب‌‌
  • Kazanın bu çeşit hilesi nadir midir ki? Kaza ve kaderi inkâr edenin inkârı bile, bil ki kaza ve kaderdendir.”
  • از قضا این تعبیه کی نادر است ** از قضا دان کاو قضا را منکر است‌‌
  • Âdem Aleyhisselâm’ın hikâyesi, açıkça emre uyup tevili terk etmede gözünü kaza ve kaderin bağlaması
  • قصه‌‌ی آدم علیه السلام و بستن قضا نظر او را از مراعات صریح نهی و ترک تاویل‌‌
  • “Allemelesmâ” ya bey olan, her damarında yüz binlerce ilim bulunan insanlar atası,
  • بو البشر کاو علم الاسما بگ است ** صد هزاران علمش اندر هر رگ است‌‌
  • Her şeyin adını, nasılsa öylece bilmiş sonunda ne olacaksa sonuna kadar da agâh olmuştu. 1235
  • اسم هر چیزی چنان کان چیز هست ** تا به پایان جان او را داد دست‌‌
  • O, eşyaya ne lâkap verdiyse değişmemiştir; çevik dediği tembel çıkmamıştır.
  • هر لقب کاو داد آن مبدل نشد ** آن که چستش خواند او کاهل نشد
  • Sonunda mümin olacak kimseyi önceden gördü; sonunda kâfir olacak adam da ona belli oldu.
  • هر که آخر مومن است اول بدید ** هر که آخر کافر او را شد پدید
  • Her şeyin adını, bilenden işit; “Allemelesmâ” remzinin sırrını duy!
  • اسم هر چیزی تو از دانا شنو ** سر رمز علم الاسما شنو
  • Bize göre her şeyin adı, görünüşüne tâbidir; nasıl görünüyorsa biz, ona öyle deriz. Fakat Tanrı’ya göre içyüzüne, hakikatine tâbidir.
  • اسم هر چیزی بر ما ظاهرش ** اسم هر چیزی بر خالق سرش‌‌
  • Mûsâ’ya göre sopasının adı asâ; Yaratan yanında ejderha idi. 1240
  • نزد موسی نام چوبش بد عصا ** نزد خالق بود نامش اژدها
  • Bu âlemde Ömer’in adı puta tapındı; hâlbuki tâ “Elest” te onun ismi mümindi.
  • بد عمر را نام اینجا بت پرست ** لیک مومن بود نامش در الست‌‌
  • Bizim yanımızda adı meni olan şey, Hak yanında şu benlikle zahir olan suretti.
  • آن که بد نزدیک ما نامش منی ** پیش حق این نقش بد که با منی‌‌
  • Bu meni, yokluk âleminde vardı; eksiksiz, artıksız aynen Tanrı’nın ilminde mevcuttu.
  • صورتی بود این منی اندر عدم ** پیش حق موجود نه بیش و نه کم‌‌
  • Hâsılı Tanrı indinde sonumuz ne olacaksa hakikatte adımız o olmuştur.
  • حاصل آن آمد حقیقت نام ما ** پیش حضرت کان بود انجام ما
  • Tanrı, insana akıbetine göre bir ad koyar. Halkın taktığı ödünç ada göre değil! 1245
  • مرد را بر عاقبت نامی نهد ** نه بر آن کاو عاریت نامی نهد
  • Âdem’in gözü Tanrı’nın pâk nuru ile gördüğünden adların hakikati ve içyüzü ona ayan oldu.
  • چشم آدم چون به نور پاک دید ** جان و سر نامها گشتش پدید
  • Melekler onda Hak nurunu görüce hepsi, ona yüzüstü secdeye vardılar.
  • چون ملک انوار حق در وی بیافت ** در سجود افتاد و در خدمت شتافت‌‌
  • Adını andığım şu Âdem’i kıyamete kadar övsem, vasıflarını saysam yine övmekten âcizim!
  • مدح این آدم که نامش می‌‌برم ** قاصرم گر تا قیامت بشمرم‌‌
  • Âdem bunların hepsini bildi. Fakat kaza gelince nehyi bilme yüzünden hataya düştü.
  • این همه دانست و چون آمد قضا ** دانش یک نهی شد بر وی خطا
  • Acaba bu nehiy, haram olduğundan mıdır, yoksa korkutmak için mi? 1250
  • کای عجب نهی از پی تحریم بود ** یا به تاویلی بد و توهیم بود
  • Gönlünce tevili üstün tutunca kendisi hayretteyken tabiatı, buğdaya doğru koştu.
  • در دلش تاویل چون ترجیح یافت ** طبع در حیرت سوی گندم شتافت‌‌