English    Türkçe    فارسی   

1
1343-1367

  • Yapraklar, daldaki tomurcukları yarıp çıkınca ağacın tâ üstüne çıkarlar.
  • برگها چون شاخ را بشکافتند ** تا به بالای درخت اشتافتند
  • Her meyve ve her yaprak, tomurcuğunun diliyle Tanrı’nın şükrünü terennüm eder;
  • با زبان شطاه شکر خدا ** می‌‌سراید هر بر و برگی جدا
  • Bizim aslımızı, ihsan sahibi Tanrı yetiştirdi, nihayet ağaç kalınlaştı, doğrulup yükseldi de. 1345
  • که بپرورد اصل ما را ذو العطا ** تا درخت استغلظ آمد و استوی‌‌
  • Su ve çamur içinde olan canlar da bataklıklardan, su ve çamurdan kurtulunca gönülleri sevinç dolu bir halde.
  • جانهای بسته اندر آب و گل ** چون رهند از آب و گلها شاد دل‌‌
  • Tanrı aşkının havasında raks ederler; ayın on dördü gibi noksansız ve tam bir hale gelirler.
  • در هوای عشق حق رقصان شوند ** همچو قرص بدر بی‌‌نقصان شوند
  • Tenleri oynayıp durur, ya canları ne haldedir? Sorma! Tamamıyla can olanlara gelince: onları hiç sorma (anlatmağa imkân yok!)
  • جسمشان در رقص و جانها خود مپرس ** و آن که گرد جان از آنها خود مپرس‌‌
  • Tavşan, aslanı zindana soktu. Aslan için ne ayıp şey; bir tavşancıktan geri kaldı!
  • شیر را خرگوش در زندان نشاند ** ننگ شیری کاو ز خرگوشی بماند
  • Böyle bir ayba sahip olduğu halde şaşılacak şey şurasıdır ki bir de kendisine Fahreddin lâkabını takmalarını ister! 1350
  • در چنان ننگی و آن گه این عجب ** فخر دین خواهد که گویندش لقب‌‌
  • Ey kişi! Sen, bu dünya kuyusunun dibinde mahpus kalan bir aslansın. Tavşan gibi olan nefsin, seni nasıl kahretti?
  • ای تو شیری در تک این چاه فرد ** نفس چون خرگوش خونت ریخت و خورد
  • Senin tavşan nefsin sahrada yiyip içmekte, zevk ve sefa etmekte. Sen ise şu dedikodu, bahis ve münakaşa kuyusunun dibindesin!
  • نفس خرگوشت به صحرا در چرا ** تو به قعر این چه چون و چرا
  • O aslan avcısı tavşan, av hayvanlarının bulunduğu yere koşup “birbirinizi muştulayın. Size müjdeci geldi.
  • سوی نخجیران دوید آن شیر گیر ** کابشروا یا قوم إذ جاء البشیر
  • Müjde, ey zevk u sefaya dalmış olanlar! Müjde ki o cehennem köpeği, geldiği cehenneme gitti.
  • مژده مژده ای گروه عیش‌‌ساز ** کان سگ دوزخ به دوزخ رفت باز
  • Müjde! Tanrı o can düşmanının dişlerini söktü! 1355
  • مژده مژده کان عدوی جانها ** کند قهر خالقش دندانها
  • Pençesiyle nice başlar ezen düşmanı, ölüm süpürgesi çerçöp gibi süpürdü, gitti” dedi.
  • آن که از پنجه بسی سرها بکوفت ** همچو خس جاروب مرگش هم بروفت‌‌
  • Av hayvanlarının tavşanın etrafına toplanıp onu övmeleri
  • جمع شدن نخجیران گرد خرگوش و ثنا گفتن او را
  • O zaman, bütün hayvanlar, sevinçli bir halde gülüp oynayarak, onun yüzünü öptüler,
  • جمع گشتند آن زمان جمله وحوش ** شاد و خندان از طرب در ذوق و جوش‌‌
  • Etrafına halka oldular. O, çırağ gibi ortalarındaydı. Bütün sahradakiler, ona secde ettiler.
  • حلقه کردند او چو شمعی در میان ** سجده آوردند و گفتندش که هان‌‌
  • “Sen gökten inen bir melek misin, yoksa peri misin? Hayır, ne meleksin, ne peri! Sen, erkek aslanların Azrâilisin
  • تو فرشته‌‌ی آسمانی یا پری ** نی تو عزراییل شیران نری‌‌
  • Ne olursan ol; canımız sana kurban olsun! Ona galip geldin, elin, kolun sağ olsun! 1360
  • هر چه هستی جان ما قربان تست ** دست بردی دست و بازویت درست‌‌
  • Tanrı bu suyu, senin arkından akıttı; eline, koluna aferin!
  • راند حق این آب را در جوی تو ** آفرین بر دست و بر بازوی تو
  • Bir daha söyle! Onu hile ile nasıl inandırdın; o zalimi, düzenle nasıl kahrettin?
  • باز گو تا چون سگالیدی به مکر ** آن عوان را چون بمالیدی به مکر
  • Bir daha söyle ki hikâyen dertlere derman, canlara merhem olsun!
  • باز گو تا قصه درمانها شود ** باز گو تا مرهم جانها شود
  • Bir daha söyle ki o sitemkârın zulmünden canlarımızda yüz binlerce yaralar var” dediler.
  • باز گو کز ظلم آن استم نما ** صد هزاران زخم دارد جان ما
  • Tavşan dedi ki: “Ey ulular! Tanrı yardım etti, yoksa dünyada bir tavşan kim oluyor ki? 1365
  • گفت تایید خدا بود ای مهان ** ور نه خرگوشی که باشد در جهان‌‌
  • Koluma kuvvet, kalbime nur verdi; kalp nuru da elime ayağıma kudret verdi.
  • قوتم بخشید و دل را نور داد ** نور دل مر دست و پا را زور داد
  • Üstünlükler, Hak’tan gelir, hallerin değişmesi de ondandır.
  • از بر حق می‌‌رسد تفضیلها ** باز هم از حق رسد تبدیلها