English    Türkçe    فارسی   

1
2368-2392

  • Ahmet dedi ki: “Ey aziz, ey değersiz dünyadan kurtulan! Doğru söyledin.”
  • گفت احمد راست گفتی ای عزیز ** ای رهیده تو ز دنیای نه چیز
  • Orada bulunanlar “ Ey halkın ulusu, ikisi birbirine zıt söz söyledi, sen ikisine de doğru söyledin, dedin... “Neden?” diye sordular.
  • حاضران گفتند ای صدر الوری ** راست گو گفتی دو ضد گو را چرا
  • Peygamber “Ben Tanrı eliyle cilâlanmış bir aynayım. Türk, Hintli nasılsalar, bende o sûreti görürler” dedi. 2370
  • گفت من آیینه‌‌ام مصقول دست ** ترک و هندو در من آن بیند که هست‌‌
  • Kadın! Eğer beni tamahkâr görüyorsan bu kadınca arayıştan yüksel!
  • ای زن ار طماع می‌‌بینی مرا ** زین تحری زنانه برتر آ
  • Kanaate dair söz söylemek, tamaha benzer ama hakikatte rahmettir. O nimetin bulunduğu yerde tamah ne gezer?
  • این طمع را ماند و رحمت بود ** کو طمع آن جا که آن نعمت بود
  • Sen de bir iki günceğiz yoksulluğu sına da yoksulluktaki iki misli zenginliği gör.
  • امتحان کن فقر را روزی دو تو ** تا به فقر اندر غنا بینی دو تو
  • Yoksulluğa sabret, bu gamı, gussayı bırak. Çünkü ululuk sahibi Tanrı’nın yüceliği yoksulluktur.
  • صبر کن با فقر و بگذار این ملال ** ز آن که در فقر است عز ذو الجلال‌‌
  • Sirke satmada kanaat yüzünden bal denizine gark olmuş binlerce can gör. 2375
  • سرکه مفروش و هزاران جان ببین ** از قناعت غرق بحر انگبین‌‌
  • Yoksulluk acılığı çeken yüz binlerce cana bak... Gül gibi gülbeşekere karışmış, o lezzetle lezzetlenmişler.
  • صد هزاران جان تلخی کش نگر ** همچو گل آغشته اندر گل شکر
  • Ah yazık; sende kavrayacak kabiliyet olsaydı da, canımdan gönül şem’ası zuhur etseydi!
  • ای دریغا مر ترا گنجا بدی ** تا ز جانم شرح دل پیدا شدی‌‌
  • Bu söz can memesinde süttür. Emen olmadıkça güzelce akmıyor.
  • این سخن شیر است در پستان جان ** بی‌‌کشنده خوش نمی‌‌گردد روان‌‌
  • Dinleyen susuz ve arayıcı olursa vâzeden ölü bile olsa söyler.
  • مستمع چون تشنه و جوینده شد ** واعظ ار مرده بود گوینده شد
  • Dinleyen yeni gelmiş ve usanmamış olursa dilsiz bile sözde bülbül kesilir. 2380
  • مستمع چون تازه آمد بی‌‌ملال ** صد زبان گردد به گفتن گنگ و لال‌‌
  • Kapımdan içeri namahrem girince harem halkı, perde arkasına girer, gizlenir.
  • چون که نامحرم در آید از درم ** پرده در پنهان شوند اهل حرم‌‌
  • Zararsız ve mahrem birisi gelince de o kendilerini gizleyen mahremler, yüzlerindeki peçeleri açarlar.
  • ور در آید محرمی دور از گزند ** بر گشایند آن ستیران روی‌‌بند
  • Bütün güzel, hoş ve yaraşan şeyler, gören göz için yapılır.
  • هر چه را خوب و خوش و زیبا کنند ** از برای دیده‌‌ی بینا کنند
  • Çengin zir ve bem nağmeleri, nasıl olurda sağır kulak için terennüm edilir?
  • کی بود آواز چنگ و زیر و بم ** از برای گوش بی‌‌حس اصم‌‌
  • Tanrı, miski beyhude yere güzel kokulu yapmadı? Koku duyan için yarattı; koku almayan için değil. 2385
  • مشک را بی‌‌هوده حق خوش دم نکرد ** بهر حس کرد او پی اخشم نکرد
  • Hak, yeri, göğü yaratmış, aralarında da bir çok nur ve nâr yüceltmiştir.
  • حق زمین و آسمان بر ساخته ست ** در میان بس نار و نور افراخته ست‌‌
  • Bu yeri yerdekiler için yaratmış, göğü de göktekilerin yurdu yapmıştır.
  • این زمین را از برای خاکیان ** آسمان را مسکن افلاکیان‌‌
  • Aşağılık kişi yükseğin düşmanıdır. Her şeyin müşterisi meydana çıkar.
  • مرد سفلی دشمن بالا بود ** مشتری هر مکان پیدا بود
  • Ey kapalı örtünüp bürünmüş kadın, sen hiç kör için süslendin mi?
  • ای ستیره هیچ تو برخاستی ** خویشتن را بهر کور آراستی‌‌
  • Dünyayı en değerli incilerle doldursan nasibin yoksa ne yapayım? 2390
  • گر جهان را پر در مکنون کنم ** روزی تو چون نباشد چون کنم‌‌
  • Ey kadın, kavgayı, darılmayı bırak; bırakmayacaksan beni bırak!
  • ترک جنگ و ره زنی ای زن بگو ** ور نمی‌‌گویی به ترک من بگو
  • Ben, iyiyle, kötüyle, kavga edemem; kavga ile işim yok. Savaşmak şöyle dursun; gönlüm barışlardan bile ürkmekte.
  • مر مرا چه جای جنگ نیک و بد ** کاین دلم از صلحها هم می‌‌رمد