English    Türkçe    فارسی   

1
290-314

  • Onu mümin diye çağırırlar, ruhu hoşlanır. Münafık derlerse sertleşir, ateş kesilir. 290
  • مومنش خوانند جانش خوش شود ** ور منافق تیز و پر آتش شود
  • Onun adı, zatı yüzünden sevgilidir. Bunun adının sevilmemesi, afetleri yüzünden, nifakla sıfatlanmış olan zatından dolayıdır.
  • نام او محبوب از ذات وی است ** نام این مبغوض از آفات وی است‌‌
  • Mim, vav, mim ve nun harflerinde bir yücelik yoktur. Mümin sözü ancak tarif içindir.
  • میم و واو و میم و نون تشریف نیست ** لفظ مومن جز پی تعریف نیست‌‌
  • Ona münafık dersen... o aşağılık ad, içini akrep gibi dağlar.
  • گر منافق خوانی‌‌اش این نام دون ** همچو کژدم می‌‌خلد در اندرون‌‌
  • Bu ad, cehennemden ayrılmış ve kopmuş değilse niçin cehennem tadı var?
  • گرنه این نام اشتقاق دوزخ است ** پس چرا در وی مذاق دوزخ است‌‌
  • O kötü adın çirkinliği harften değildir. O deniz suyunun acılığı “kab” dan değildir. 295
  • زشتی آن نام بد از حرف نیست ** تلخی آن آب بحر از ظرف نیست‌‌
  • Harf kaptır, ondaki mana su gibidir. Mana denizi de “Ümm-ül-Kitap” yanında bulunan, kendisinde olan zattır.
  • حرف ظرف آمد در او معنی چو آب ** بحر معنی عنده أم الکتاب‌‌
  • Dünyada acı ve tatlı deniz var. Aralarında bir perde var ki birbirine taşmaz karışmazlar.
  • بحر تلخ و بحر شیرین در جهان ** در میانشان برزخ لا یبغیان‌‌
  • Fakat şu var ki bu iki denizin her ikisi de bir asıldan akar. Bu ikisinden de geç, tâ onun aslına kadar yürü!
  • وانگه این هر دو ز یک اصلی روان ** بر گذر زین هر دو رو تا اصل آن‌‌
  • Kalp altınla halis altın ayarda belli olur. Kalpla halisi, mehenge vurmadıkça tahminî olarak bilemezsin.
  • زر قلب و زر نیکو در عیار ** بی‌‌محک هرگز ندانی ز اعتبار
  • Tanrı kimin ruhuna mehenk korsa ancak o kişi, yakini şüpheden ayırt edebilir. 300
  • هر که را در جان خدا بنهد محک ** هر یقین را باز داند او ز شک‌‌
  • Diri bir kişinin ağzına bir sıçrayıp girse o adam, onu dışarı çıkarıp attığı zaman rahatlaşır.
  • در دهان زنده خاشاکی جهد ** آن گه آرامد که بیرونش نهد
  • Binlerce lokma arasında ağzına ufacık bir çöp girdi mi, diri kişinin hissi onu duyar, sezer.
  • در هزاران لقمه یک خاشاک خرد ** چون در آمد حس زنده پی ببرد
  • Dünya hissi, bu cihanın merdivenidir, din hisside göklerin merdiveni.
  • حس دنیا نردبان این جهان ** حس دینی نردبان آسمان‌‌
  • Bu hissin sağlığını hekimden isteyiniz, o hissin sağlığını Habib’den (Hz. Muhammed’den) .
  • صحت این حس بجویید از طبیب ** صحت آن حس بخواهید از حبیب‌‌
  • Bu hissin sağlığı, vücut sağlamlığındandır, o hissin sağlığı vücudu harap etmektedir. 305
  • صحت این حس ز معموری تن ** صحت آن حس ز تخریب بدن‌‌
  • Can yolu, mutlaka cismi viran eder, onu yıktıktan sonra da yapar.
  • راه جان مر جسم را ویران کند ** بعد از آن ویرانی آبادان کند
  • Altın definesi için evi harap etmiştir; fakat o altın definesini elde ettikten sonra o evi daha mamur bir hale getirmiştir.
  • کرد ویران خانه بهر گنج زر ** وز همان گنجش کند معمورتر
  • Suyu kesmiş, suyun aktığı yolu temizlemiş, ondan sonra arka içilecek su akıtmıştır.
  • آب را ببرید و جو را پاک کرد ** بعد از آن در جو روان کرد آب خورد
  • Deriyi yarmış, termeni çıkarmış... Ondan sonra orada yepyeni bir deri bitmiştir.
  • پوست را بشکافت و پیکان را کشید ** پوست تازه بعد از آتش بردمید
  • Kaleyi yıkıp kâfirden almış, ondan sonra oraya yüzlerce burç ve hendek yapmıştır. 310
  • قلعه ویران کرد و از کافر ستد ** بعد از آن بر ساختش صد برج و سد
  • Hikmetinden sual edilmeyen Tanrı’nın işini kim anlayabilir, o işin hakikatine kim erişebilir? Bu söylediğim sözler, ancak anlatmak için söylenmiş zaruri sözlerdir.
  • کار بی‌‌چون را که کیفیت نهد ** این که گفتم هم ضرورت می‌‌دهد
  • Gâh böyle gösterir, gâh bunun aksini. Din işinin künhünü anlamaya imkân yoktur. Ona ancak hayran olunur.
  • گه چنین بنماید و گه ضد این ** جز که حیرانی نباشد کار دین‌‌
  • Fakat din işinde hayrete düşen, arkasını ona çevirmiş ondan haberi olmayan bir hayran değil, sevgiliye dalmış, onun yüzünden sarhoş olmuş, kendisinden geçmiş bir hayrandır.
  • نی چنان حیران که پشتش سوی اوست ** بل چنین حیران و غرق و مست دوست‌‌
  • Birisinin yüzü sevgiliye karşıdır, öbürünün yüzü yine kendisine doğru.
  • آن یکی را روی او شد سوی دوست ** و آن یکی را روی او خود روی دوست‌‌